İnsanlar başuçlarındaki bir kitapta kendi hayatlarının olduğunu farkında değiller-5
08 Ekim 2025

Kitleler Sokaklarda Çünkü ‘Büyük Rol’ Sarsıntıda

Bir gün dünya durdu. İnsanlar evlerine çekildi, şehirlerin kalabalığı sessizliğe gömüldü.  

Durmayan’ tek şey, raydan çıkmış sistemi yıkıldığı yerden doğrultup yoluna devam ettirmek için yapılan gizli kapaklı hesap-kitaplardı.

Sonra, birden, her şey yeniden başladı. 

Sokaklar açıldı, uçaklar havalandı, kahveler doldu. Hayat kademe kademe, hiçbir şey olmamış gibi olabildiğine yanlışlı yoluna devam etti. 

Çünkü “devam etmek”, tek bir yola razı yaşamayı seçmiş insanın alıştığı yegâne hayatta kalma biçimiydi.

Ama Dünyanın yerinden kayması bitmemişti.

Bu kaymayı fark etmemek için bir tiyatro kuruldu:

Adı da -başlarda- “Yeni Normal” konuldu.

Yolda düzülmüş bir senaryodaki yeni rolünü ezberleyenler yeni öykülerle insanlığa ‘umut vadetmeyi’ sürdürdü. 

O umut öykülerinin kimlerin işine yaradığı çabuk anlaşıldı.

Meydanlardaki insanlar onlar: oyunun yeni olmadığını görenler.

Pembe repliklerin içi boştu. 

Zaman geçtikçe o ‘oyun’ halkı sıkmaya başladı, seyirci tepkiliydi ama kimse oyunu durdurmaya yanaşmadı. 

Çünkü sahneden inmek, hakikate yaklaşmak demekti.

Kundera, ‘Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nde “hafiflik” ile “ağırlık” arasında bugün yaşanılana benzer ‘bir tercih yapılmasından’ söz eder. 

Hafiflik, geçmişten ve sorumluluktan arınmanın verdiği bir tür rahatlamadır. 

Bunun tercih edilişi, kimilerine göre özgürlük. 

Ağırlık ise, yaşanan her şeyin izini taşımayı göze alan farkındalık.

Bir görüş, pandemiden sonra hafiflik seçilsin, ‘travma bitmiş’ gibi bir iyimserlikle sürsün istedi. 

Bu tipik bir iktidar ‘zaafdır.

Unutmayı’, hızla ve iyimserce ‘devam etmeyi’, “olumlu bir insanlık dönemi geliyor” algısını yaymayı, savaşlar için bile ona göre taraf tutmayı, davranmayı…

Çünkü ‘hatırlamak’, ağırdır. 

Hatırlamak, insanın kendi kırılganlıklarıyla yüzleşmesi.

Kundera’nın romanında, insan ağırlıktan kaçarakanlam’ı kaybeder.

Hafiflik, başta sanki bir özgürlük gibi gelir; sonra bir ‘boşluk’a dönüşür.

Hiçbir şeyin ağırlığı yoksa, o ‘hiçbir şeyin’ anlamı da kalmaz.

Belki de biz, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği’nin tekrar kurulan sahnesindeyiz.

Tomas’ın kararsızlığı, Tereza’nın incinmiş sadakati, Sabina’nın ironisi bize dağılmış durumda. 

Herkes kendi varoluşunu oynuyor. 

Ama artık seyirci de zordaki oyuncu kadar yorgun. 

Onları sokaklarda bir araya getiren biraz da bu bir zulme dönüştürülen yok sayılıştan yorulmak.

Ama perde bir türlü kapanmıyor. Çünkü başoyuncular sahneden inmek istemiyor.

Ve oyun sürüyor:

Birileri hafifledikçe geçmişin yükü’nden kurtulduğunu sanıyor.

Oysa o unutma, yalnızca anlamı buharlaştırıyor.

ÇOK OKUNANLAR