Pazar günü moral bozmayayım diyorum ama kaybolan neşemize ağıt yakmadan da edemedim
19 Ekim 2025

Durup durup ya sosyal medyada ya WhatsApp’ta bir arkadaş mesajında hortlayan bir fotoğraflı paylaşım var. 60’lı veya 70’li yıllarda İran’ı, Afganistan’ı, Mısır’ı gösteren başı açık modern hayat tarzına sahip kadınları gösteren resimler bir tarafta, aynı ülkelerin bugününe ait fotoğraflar bir tarafta…

Bu fotoğrafların gerçekliği gerçek dışılığı bir yana (bu kıyaslama paylaşımlarında çok sayıda yalan da var, dileyen burayı okuyabilir) ben bu paylaşımlara hep tepki gösterdim.

Çünkü bunlar derinde toplumlar açısından zamanın okunun hep “ilerleme”yi gösterdiğini, “ileri”nin de Batılı yaşam tarzı olduğunu, İslami yaşam tarzının “geri”yi ve “gerilemeyi” (irtica kelimesi tam bundan geliyor) temsil ettiğini peşin varsayan paylaşımlar.

Hayır, toplumlar açısından tarihin oku her zaman ileriyi göstermez, uygarlıklar bir anda çökebilir, bu çöküşün ardından aynı “ileri” seviyeye ulaşmak yüzyıllar, hatta bin yıllar alabilir.

Mısır’a o piramitleri inşa eden uygarlık hiçbir zaman geri gelmedi örneğin.

Roma İmparatorluğu çöktüğünde, bu imparatorluğun bilimsel ve mühendislik düzeyinin geri gelmesi bin yıldan fazla zaman aldı; ‘Roma Barışı’ adı verilen barış içinde birlikte yaşama fikrinin Avrupa’ya geri dönmesi 1500 yıl aldı.

Saddam Hüseyin bir darbeyle Irak’ın başına geçtiğinde bu ülkede kişi başına gelir 10 bin doların üzerindeydi. Ülkenin saygın üniversiteleri, eğitimli bir orta sınıfı vardı. Saddam, İran’la savaş çıkardıktan sonra bu gelişmişlik ve zenginlik düzeyi hızla aşağı indi ama yine de 2002 yılında mesela Bağdat’ta trafik ışıkları vardı, gece vakti sokakta kadınlı erkekli gruplar yürüyebilirdi, evden çıkıp markete gidip gelmek bir mesele değildi, hastalanırsanız hastaneler vardı. 2003’teki Amerikan işgalinin üzerinden 22 yıl geçti; Bağdat’ta az önce saydıklarımın hiçbiri yok.

Uygarlıklar geri de gider.

Afganistan’da bir orta sınıf hiç oldu mu bilmiyorum ama bu ülkede dış destekli de olsa güçlü bir Komünist Partisi vardı. Bu partinin varlığı en azından sendikaların ve bir işçi sınıfının varlığına delalet ediyor, tabii bir de eğitimli orta sınıfın.

İran ise sahiden eğitimli, kuvvetli ve seküler bir orta sınıfa sahipti, ülkede Komünist Partisi bazen ikinci, çoğunlukla üçüncü büyük siyasi güçtü. Bugün böyle bir çok sesli, seküler yapı İran devrimden 45 yıl sonra yeniden ortaya çıkıyor.

Mısır’la ilgili ise durum daha acıklı. Bir meşhur video var, Mısır’da yönetimi darbeye ele geçiren Cemal Abdülnasır konuşuyor, kendisinden kadınlara başörtüsü zorunluğu getirilmesini isteyenlerle dalga geçiyor. Çok da güzel sözleri var, Türkiye’de laiklerin yüreğini okşayan.

Bugünkü Mısır’dan çok farklı o günün Mısır’ı. Nasır, onu izleyen Enver Sedat ve Mübarek diktatörlükleri ülkeyi henüz bugün olduğu kadar fakirleştirmemiş.

Tarih boyunca aynısı yaşanmış. Bir uygarlığın çöküşünü her seferinde kültürel dönüşüm izlemiş, göreli özgürlüklerin yerini çoğu zaman din kisvesinde taassup almış.

Avrupa’da Roma İmparatorluğu’nun çöküşünü dinci Ortaçağ karanlığı izlemiş. Avrupa bu Ortaçağ’dan ancak Roma çöktükten 1200 yıl sonra, 1700’lerdeki Aydınlanma Devrimi ile çıkmaya başladı. Avrupalılar çareyi dinin siyasi hayattaki ve gündelik hayattaki rolünü küçültmekte bulmuştu.

Osmanlı, 18. yüzyıl sonunda başlattığı modernleşmesinde Avrupa’yı kendine örnek aldı.

Afganistan ve İran, kendi modernizasyonlarını Atatürk Türkiyesine bakarak yaptılar. Daha 1920’lerde, Atatürk’ü ziyarete gelen ilk yabancı liderlerin İran Şahı ve Afgan Kralı olması boşuna değildi. Bu iki ülke, aynen Türkiye’nin yaptığı gibi Batılı eğitim sistemiyle toplumlarına birer orta sınıf oluşturmaya, bu yolla “ulus inşası”na girişti. Türkiye’den bu iki ülkeye danışmanlar gitti sürekli.

Afganistan modeli bu ülkenin 1979’dan beri yaşadığı işgaller, sürekli savaş hali nedeniyle tamamen çöktü. Bugün Taliban, Ortaçağ Avrupasından hiç farkı olmayan korkunç bir düzen yürütüyor.

İran ise 1979’daki İslam Devrimine rağmen orta sınıfını tamamen kaybetmedi. Bugün o orta sınıf başörtüsü yasağını kaldırtmayı başardı örneğin, İran’dan gelen saçını bırakın göbeği bile açık genç kadın fotoğrafları, videoları bugünlerin en çarpıcı şeyleri.

Irak ve Mısır ise İngiliz sömürgesi olarak, kolonyal bir yönetimin altında modernleşti. O modernleşme Türkiye’deki kadar köklenmedi hiçbir zaman ve şimdi iki ülke küllerinden ayağa kalkmaya çalışıyor; kaybettikleri uygarlık seviyesini geri elde etmeye gayret ediyor.

Türkiye’nin bu ülkelerden çok büyük farkı hiçbir zaman işgale uğramamış olması. Evet bir zamanlar İran’da olduğu gibi Türkiye’de de Amerikan etkisi çok büyüktü ve Amerika iç politik gelişmelerde de çok büyük etki sahibi oldu, siyasi darbeler hep Amerika ile ilişkilendirildi ama yine de Türkiye kendi eğitimli orta sınıfı sayesinde İran kadar sömürgeleşmedi.

Fakat Türkiye de bütün ekonomik gelişmesine rağmen uygarlığında ciddi bir gerileme yaşadı. Afganistan’da, İran’da, Irak’ta, Mısır’da yaşanan dini taassubun yükselişinin bir benzeri, farklı bir düzeyde ülkemizde de yaşandı, bugün de yaşanıyor.

Bu sabah 10Haber’de okuduğum bir haber beni böyle düşünmeye itti. Haber, bir zamanların moda kralı olan Zeki Başeskioğlu’nun ölümü üzerine yazılmış bir hatırlatma haberi aslında. Bugün çoğu insanın adını hatırlamayacağı Zeki Triko, bu ülkenin hazır giyim alanında çıkardığı ilk gerçek uluslararası markaydı. Zeki Triko mayo yapar satardı.

Ama onun mayo satmak için hazırlattığı ve kaçınılmaz biçimde mayo giyen genç kadın fotoğraflarından oluşan reklamları bu ülkede 90’ların ikinci yarısından itibaren dinci taassup duvarına çarpmaya başladı, 2000’lerde Ak Parti’nin iktidara gelmesiyle de tamamen ortadan kayboldu. Bu gelişme markayı sonunda batmaya kadar götürdü.

O reklam afişlerini, o afişleri asabilmek için Zeki Başeskioğlu’nun verdiği mücadeleyi ben de unutmuşum açıkçası, bu sabah 10Haber sayesinde hatırlamak acı bir deneyim oldu benim için.

En büyük kavga, İstanbul Atatürk Havaalanında “umreye gidenler rahatsız oluyor” diye kaldırtılan bir reklam afişi için yaşandı.

Bugün gidin Avrupa’nın en büyük havaalanı olan İstanbul Havaalanına, sanırsınız sadece umreye gidenlerin geçtiği bir havaalanı burası, o kadar kapalı ve mutaassıp reklam fotoğrafları.

Peki abartıyor muyum, bu uygarlıkta geri gidişin, dinci ahlakçı taassupun duruma hakim olmasının bir sonucu mudur?

Hayır abartmıyorum. Bu taassup hayatımızın her alanında var artık. Yaz aylarında konser yasaklatan, bir müzik grubunu göbeklerini açıkta bırakan kıyafetler giyiyorlar diye müstehcenlikten dava eden, sırf hayat tarzları farklı diye 19 kişiyi “ibreti alem için” itibar suikastına uğratan, “flört haramdır” diyen bir ahlak bekçiliği gündelik hayatın normali haline geldiyse, uygarlığımızda ve özgürlüklerimizde geri gidiş var demektir. Maalesef bu böyle.

Televizyon dizilerinde bu anlamda yaşadığımız geri gidişin de farkında değiliz. Bir 90’ların, 2000 başlarının dizilerine, karakterlerine bakın bir bugüne. Bir Muhteşem Yüzyıl’da Osmanlı Saray kadınlarının kıyafetlerine bakın bir bugünün Osmanlı dizilerinin kadınlarına…

Bu ahlak bekçiliği ve din kaynaklı taassubun bizi getirdiği yer, neredeyse Akdeniz ülkesi olma karakterimizi kaybetme tehlikesi. Giderek bir Anadolu bozkırı ülkesine dönüşüyoruz, nerede bizim eski Akdeniz neşemiz?

ÇOK OKUNANLAR