Toskana Tepelerinde Zeytinyağının Kalbi: Gabriella’nın “Il Pollaiolo”su
22 Ekim 2025

Akdeniz bölgesinde hasat zamanı, her yıl önce Milas, sonra Ayvalık derken kendi zeytinlerimle buluşmak benim için bir ritüeldi.

Bu yıl Toskana’dan gelen bir davet, rotamı değiştirdi. “Zeytinyağının kalbine” davet edilince, koşa koşa gittim. Çünkü nerede bir zeytin ağacı varsa, orada bir hikâye vardır.

Yıllardır zeytinyağı üreten, onun üzerine yazan ve hikâyesini anlatan biri olarak, bu davet benim için sadece bir seyahat değil; köklerime, emeğime ve kalemime dokunan bir yolculuktu.

Il Pollaiolo: Beş Kuşağın Emaneti

Toskana’nın tabloları kıskandıran tepelerinde, Arezzo sınırlarında bir çiftlik uzanıyor: Il Pollaiolo. Beş kuşaktır aynı aileye ait bu topraklarda zeytin ağaçları sadece meyve vermiyor; kökleriyle bir yaşam felsefesini, sabrı ve emeği de taşıyor.

Tepedeki zeytinliğin içinde, ortaçağdan kalma ve tarihi eserlerle dolu aile mirası evde Gabriella ile uzun sohbetlerimiz oldu.

Zeytin ağaçlarının arasında, bu tarih kokan ortamda bana hem üretimin sırlarını hem de zeytinyağına dönüşen sabrın ve sevginin derin anlamını anlattı.

“Burası benim doğduğum topraklar,” diyor Gabriella. “Sadece sızma zeytinyağı üretiyorum, yıllardır be zeytinyağının faydalarını ve doğayı nasıl korumamız gerektiğini anlatıyorum başka bir şey yapmadım. Bu toprağın ve iklimin bana verdiği en büyük hediye bu.”

Edoardo Sedda: Zeytinyağına ve Bilgiye Doğmuş Genç Yetenek

Gabriella’nın vizyonunu gerçeğe dönüştüren kişi Edoardo Sedda — Il Pollaiolo’nun yaratıcı gücü, sağ kolu ve çok yönlü beyni. Henüz 27 yaşında olmasına rağmen, kadim zeytin ağaçları ve onların can suyuna dair derin bir bilgiye sahip. Babası, İtalya’da zeytin ağaçları ve zeytinyağı üzerine araştırmalar yapan saygın bir isim; Edoardo’nun damarlarında çocukluğundan beri zeytinyağının bilgisi ve tutkusu var.

Sanatçı, tasarımcı, pazarlamacı ve çiftlik yöneticisi kimliğini birleştiren Edoardo; etiket tasarımından ürün geliştirmeye, zeytinliklerin bakımından ihracata kadar her adımda imzasını atıyor.

“Edoardo fikirleri biçime dönüştürüyor,” diyor Gabriella. “Toprakla pazarı birbirine bağlıyor.” Gerçekten de onun dokunuşu, Toskana zarafetini çağdaş bir sadelikle buluşturuyor: sessiz bir özgüvenle parlayan sade çizgiler, toprak tonları ve estetiği doğadan alan bir zarafet.
Her şişe, sadece bir ürün değil; zanaatla tasarımın dengeli bir buluşması.

Zeytinyağı: Doğanın Can Suyu

Toskana, zeytinyağı üretiminde hem doğanın hem de geleneğin birleştiği bir bölge. Ancak Gabriella’ya göre “kolay” gibi görünen bu ürün, aslında her aşamasıyla özen isteyen bir iş:
“Zeytin, toplandıktan sonra en geç altı saat içinde sıkıma girmeli. Yoksa fermantasyon başlar.
Fabrika tertemiz olmalı, makineler 27 derecenin üzerinde çalışmamalı.
Çünkü zeytinyağı doğanın saf suyudur; her hatayı affeder gibi görünür ama affetmez.”

Küçük Bahçeler, Büyük Emek

İtalyan üreticiler için çeşit zenginliği ve küçük ölçekli işletmeler kaliteyi korumanın sırrı.
“Bizde her aile kendi küçük bahçesinde üretim yapar,” diyor Gabriella.

“200 ağaca bakmak kolaydır, 10 bin ağaca değil.

Bu yüzden her şişe biraz aile emeği taşır.”

“Zeytinyağının da Güzel Bir Kıyafeti Olmalı”

Bu emek, sadece zeytinin değil, şişenin de ruhuna sinmiş. Gabriella’nın markasının sloganı “Every drop, a masterpiece – Her damla bir sanat eseri.”

“İlk olarak gözle yiyoruz,” diyor gülerek. “Kötü giyinmiş bir şeyi kim yemek ister? Zeytinyağının da güzel bir kıyafeti olmalı.”

Etiket tasarımlarında sanatla zeytini birleştirmiş: sade, zarif ama köklü bir estetik.

Doğa Artık Başka Konuşuyor

Toskana’da zeytin hasadı genellikle Ekim’de başlar, ama iklim değişikliği artık doğanın ritmini değiştirmiş.

“Bu yıl Eylül sonunda toplamaya başladık,” diyor Gabriella. “Çünkü doğa artık eskisi gibi konuşmuyor.”

“Uzun Değil, İyi Yaşamak”

Peki sağlık açısından neden bu kadar değerli? Gabriella bunu içten bir kahkahayla anlatıyor: “Her sabah iki yudum içiyorum, ömür boyu yaşatıyor!”

Sonra ciddileşiyor: “Ama mesele uzun yaşamak değil, iyi yaşamak.

Zeytinyağı kalp için, mide için, cilt için mucize. Polifenoller, oleik asit… Hepsi doğanın bize sunduğu şifa.”

Türkiye’ye Bir Bakış: Birlik Olmanın Gücü

Türkiye’ye geldi söz Gabriella, bizim zeytinlerimizi de yakından tanıyor okumuş ama hiç Türkiye’den bir zeytinyağı tatmamış . Yanımda getirdiğim bir zeytinyağını tattırdım o da başka bir yazının konusu bayıldı yağımıza . “ Türkiye harika bir zeytin ülkesi. Ama üreticiler tek başına mücadele ediyor.

Birlik olmalılar. En iyi yağ, en temiz fabrika, en doğru danışman…

Bunları tek başına bulmak zor.

Kooperatifleşme, bilgi paylaşımı, ortak laboratuvarlar çok önemli. Çünkü zeytinyağı sadece bir ürün değil, bir sorumluluk. Hepimizin ortak mirası.”

Her Damlası Bir Hikâye

Benim tattığım Il Pollaiolo, gerçekten çok özel bir zeytinyağı: yoğun, keskin, dengeli, karakterli ve aromatik. O ilk yudumda, Toskana’nın güneşini, toprağını ve emeğini hissettim.

Burada, Toskana’nın kalbinde, zeytinin sadece bir meyve değil, bir kültür olduğunu bir kez daha gördüm.

Gabriella’nın dediği gibi:

“Zeytinyağı bir sanat eseri gibidir; doğaya saygı, sabır ve bilgiyle yapılır. Her damlası bir hikâye anlatır.”

Akdeniz’in Ortak Hikâyesi

İtalya’da, Toskana’nın bu küçük köşesinde başlayan hikâye aslında tüm Akdeniz’in ortak hikâyesi.
Zeytin ağacı hepimizi birbirine bağlayan bir kök gibi…
Ve belki de gerçek zenginlik, o köklere ne kadar iyi baktığımızda gizli.

Toskana’dan dönerken bagajımda sadece birkaç şişe zeytinyağı değil, bir ömürlük ilham da vardı. Ve yeni dostluklarım.

ÇOK OKUNANLAR