Bir Zamanların Cat Stevens’ı: Ruhun Sessiz Devrimi
30 Ekim 2025

1948 doğumlu Cat Stevens, yani bugünün Yusuf İslam’ı, bir dönemin en tanınmış, en dokunaklı seslerinden biriydi.

“Wild World”, “Morning Has Broken”, “Peace Train” gibi şarkılarla milyonları büyülemiş, 1970’lerin gençliği için umut ve barışın sembolü olmuştu.
Ama parıltılı sahnelerin ardında yavaş yavaş bir iç boşluk büyüyordu.

Kendi ifadesiyle:

“Plaklarım milyonlar satıyordu, şöhretim artıyordu ama mutlu değildim.”

Bu huzursuzluk onu varoluşun anlamını aramaya itti.

Taoizm’den Budizm’e, meditasyondan komünizme kadar birçok yola başvurdu.

Ama hiçbirinde aradığı iç dengeyi bulamadı.

Ta ki Kudüs’ten dönen kardeşi ona bir Kur’an-ı Kerim tercümesi getirene kadar.

O kitabı okurken Yusuf kıssasında kalbi titredi.

“Ağlamaya başladım,” diyordu, “Kalbimin açıldığını hissettim. Bu isim bana önceden verilmişti.”

Ve bir sabah, Cat Stevens sustu; Yusuf İslam doğdu.

Londra’da Sessiz Bir Karargâh

1986 yılında Yusuf İslam’la Londra’daki mütevazı karargâhında buluştuğumda, sahneleri bırakalı yıllar geçmişti.

Can Dündar ve Duygu Asena’nın aracılığıyla Nokta dergisi tarafından yayımlanan bu söyleşi, onun Müslüman olduktan sonra verdiği en nadir röportajlardan biriydi — Türk medyasına ise ilkti.

Kameraya bakmayı reddetti, fotoğraf çektirmedi, ama gözleriyle konuşuyordu.

Yanında takkeli bir Türk yardımcısı, Ömer, vardı; zaman zaman araya girip soruları yumuşatıyordu.

Cumaya birlikte gidemediğimiz için biraz kızdı bana ama yine de gülümsedi.

Sohbetin bir yerinde, yavaşça dönüp dedi ki:

“Ben artık şarkı söylemiyorum, dua söylüyorum. Şöhret değil, ibadet arıyorum.”

O cümle, yalnızca bir sanatçının değil, bir ruhun yeniden doğuşunun özeti gibiydi.

“Kur’an’ın Plağını Yapacağım”

9 Şubat 1986 tarihli Nokta dergisinde yayımlanan röportajın tam metni, Yusuf İslam’ın dönüşümüne ışık tutuyordu.

“Kur’an’ın mesajını sindirmeye çalışırken çevremle bütün bağlarımı kestim. Danıştığım bazı İslam âlimleri, müzikten para kazanmanın dinen sakıncalı olduğunu söylediler.

Dostlarım benim tuhaflaştığımı düşündü. Kur’an’ı okumam ve anlamam bir yıldan fazla sürdü.

Artık başka bir seçenek yoktu; aradığım yol, Allah’ın buyruğuna teslim olmaktı.”

İslam’da müziğin yerini araştırmış, farklı yorumlarla karşılaşmıştı.

Kimi din âlimleri, sahneye çıkmanın “kibir doğurabileceğini” söylüyordu.

O da gitarını elinden bıraktı.

Ama müzik, damarlarında akmaya devam ediyordu.

Söyleşinin sonunda sessizce eklemişti:

“Kur’an o kadar güzel ki… Belki bir gün onun plağını yapabilirim.”

Bu cümle, sanatçıyla inanan insan arasında kurduğu o ince köprüyü anlatıyordu:

İbadetle estetiği, sesle sükûneti birleştiren çizgi.

Ve o andan itibaren hiçbir melodisi eskisi gibi olmadı.

Batı Dünyasının Yanılgısı

Batı medyası, Cat Stevens’ın İslam’a yönelişini anlamakta zorlandı.

Kimine göre “mistik bir kaçış”, kimine göre “şöhret yorgunluğu” idi.

Oysa Yusuf’un yaptığı bir kimlik değişimi değil, bir bilinç devrimiydi.

“Sahneyi bıraktım, sonra gitarı… Müzikten para kazanmak bana artık haysiyetli gelmiyor,” demişti bana o gün.

“Milliyetçiliğe yer yok; ümmet daha büyük bir ailedir.”

Artık şöhretin ışığında değil, maneviyatın gölgesinde huzur buluyordu.

Hayatını eğitime, yardıma, çocuklara adadı.

Londra’da kurduğu İslami okul, yıllar içinde binlerce çocuğun dünyasını değiştirdi.

Zamanla onu Cat Stevens olarak sevenlerin bir kısmını kaybetti — ama kendini buldu.

Türkiye’ye Olan Sevgisi

Yusuf İslam, Türkiye’ye hep özel bir sevgiyle baktı.

Anadolu’nun maneviyatını, insan sıcaklığını sık sık dile getirirdi.

1990’larda İstanbul’daki yardım projelerine destek verdi, eğitim girişimlerine katkı sağladı.

Bir konuşmasında şöyle demişti:

“Türkiye, Batı ile Doğu arasında bir köprü değil; vicdanın coğrafyasıdır.”

Bu cümle, onun İslam’ı bir barış ve merhamet dili olarak gördüğünü özetler.

Yusuf İslam için Müslümanlık bir kimlik değil, erdem terbiyesiydi.

Sessizlikten Müziğe Dönüş

2000’lerin ortasında Yusuf İslam yeniden müziğe döndü — ama bu kez başka bir niyetle.

“Artık şöhret için değil, insanlık için söylüyorum,” diyordu.

2006’da yayımladığı An Other Cup albümü, eski Cat Stevens melodilerinin nostaljisini İslam sonrası bilgelikle harmanlıyordu.
Şarkıları hâlâ dua gibi; sesi, sükûnetin dili gibiydi.

Bugün, yayımlanmak üzere olan otobiyografisi Cat on the Road to Findout, bir starın değil, bir arayıcının hikâyesi.

Yıllar sonra çıktığı dünya turnesinde hâlâ aynı tevazu var:

Mikrofondan çok gözleriyle konuşuyor; her şarkısı bir dua, her susuşu bir teslimiyet gibi.

Bir Ruhun Evrensel Dersi

Yusuf İslam’ın hayatı, modern dünyanın iç huzursuzluğuna verilmiş sessiz bir cevaptır.

Bir zamanların “süper starı”, bugün sükûnetin elçisidir.

Kendini bulmanın yolu, önce kendinden vazgeçmeyi göze almaktan geçer.

Doğru ya da yanlış, o bunu yaptı.

Ve belki bu yüzden, onun sessizliği hâlâ bizim gürültümüzden daha çok şey söylüyor.

“Come on, peace train… It’s time to get on board.”

ÇOK OKUNANLAR