29 Ekim 1923: Bir Gece Değil, Bir Bilinç Sıçraması
31 Ekim 2025

Bugün 102 yaşında olan Cumhuriyet, sadece bir rejim değil; bir zihniyet devrimidir.

Ama çoğu zaman 29 Ekim 1923 gecesini tarih kitaplarında kuru bir cümleyle okuruz: “Türkiye Cumhuriyeti ilan edildi.”

Oysa o cümlenin ardında bir çağın bütün çelişkileri, korkuları, umutları ve hesapları saklıdır.

Dünya Tükenmişti, Türkiye Yeniden Doğuyordu

Birinci Dünya Savaşı biteli beş yıl olmuştu.

Avrupa haritası darmadağındı:

İmparatorluklar çökmüş, monarşiler yıkılmış, ideolojiler sahneye çıkmıştı.

Rusya’da Bolşevikler yükseliyor, İtalya’da Mussolini yürüyordu.

Almanya Versailles’ın aşağılayıcı şartları altında öfkeyle kaynıyordu.

Demokrasi kırılgandı, barış yorgundu, insanlık tükenmişti.

Tam bu dönemde, Osmanlı’nın külleri arasında genç bir lider çıkıp “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” dedi.

Bu söz sadece İstanbul’daki saraya değil, Batı dünyasındaki tüm otoritelere meydan okumaydı.

Zaferin Ardında Bir Boşluk Vardı

1923 Türkiye’si askeri zaferin değil, yorgun bir bilincin ürünüdür.

Ülke nüfusu 13 milyondu; erkeklerin çoğu savaşlarda yitirilmişti.

Şehirler harap, ekonomi çökmüş, okuryazar oranı yüzde 5’in altındaydı.

Devletin ordusu vardı ama kurumu yoktu.

Memleket adeta “devletleşmeyi” yeniden öğrenmek zorundaydı.

Mustafa Kemal Paşa bu tabloyu bütün çıplaklığıyla görüyordu.

Cumhuriyet ilanı, bir tercihten çok bir zorunluluğun adıydı.

Amaç, bir rejim değişikliğinden ziyade yeni bir devletin tüzel kimliğini, modern dünyanın kurallarına göre inşa etmekti.

O Gecenin Gerçeği: 333 Sandalyede 158 “Evet”

29 Ekim gecesi Meclis’te 333 milletvekili kayıtlıydı.

Fakat oturumda yalnızca 158–160’ı hazır bulundu.

Katılanların tamamı “evet” dedi.

Bu rakam, bugünün gözlüğüyle bakıldığında sınırlı görünebilir.

Ama oylanan şey bir rejim değil, bir varoluştu.

Ya ileri gidecek, ya da geriye kayacaktık.

Topal Osman vakasının bıraktığı korku hâlâ Meclis koridorlarındaydı; muhalif sesler cılızdı.

Ama Cumhuriyet, korkunun değil aklın eseriydi.

Oylamadaki 158 “evet”, nicelikte değil, tarihsel cesarette büyüktü.

Her biri, “padişahsız bir gelecek” fikrine onay veriyordu.

Ankara’nın Farkı: Doğu’nun İnancı, Batı’nın Aklı

Cumhuriyet, sadece Osmanlı’dan kopuş değil, dünyaya karşı özgün bir denge arayışıydı.

Ankara ne Batı’nın aristokrat kalıntılarını ne Doğu’nun teokratik alışkanlıklarını taşıyordu.

Yeni Türkiye modernleşmeyi Batı’dan, bağımsızlığı Doğu’dan, karakterini ise kendi tarihinden aldı.

Bu anlamda Cumhuriyet, bir ideolojik devrim değil; jeopolitik bir bilinç hamlesiydi.

Cumhuriyet’in Meşruiyeti Sandıktan Değil, Zamandan Geldi

Cumhuriyet o gece kâğıt üzerinde ilan edildi ama meşruiyetini sonraki yüzyılda kazandı.

Kadınlara seçme hakkı, üniversitelere özerklik, basına özgürlük, ekonomiye karma model, siyasete çok partililik…

Hepsi o gecenin yarım kalan demokrasisini tamamladı.

Bu nedenle Cumhuriyet bir “tarih” değil, bir süreçtir.

Ve o süreç hâlâ devam ediyor.

Kazanmak Zordu, Korumak Daha Zor

Cumhuriyet kolay kazanılmadı, ama onu korumak daha da zor oldu.

29 Ekim 1923 yalnız bir tarih değil, eşit yurttaşlık bilincinin doğduğu andır.

Bugün 102 yaşında.

Ama yaş almak, olgunlaşmak demek değildir.

Cumhuriyet; ne tapınçla korunur, ne inkârla yıkılır.

Ancak ortak akıl ve sorumlulukla yaşar.

En büyük yanılgımız onu geçmiş bir başarı olarak görmek oldu.

Oysa Cumhuriyet, her gün yeniden inşa edilmesi gereken bir ahlak, bir vicdan sistemidir.

Kurucuların bize bıraktığı miras değil, bizim çocuklarımıza bırakacağımız emanettir.

Bir Asır Sonra Aynı Soru

Bir asır sonra hâlâ aynı soruyla yüzleşiyoruz:

Bu emaneti gerçekten koruyabildik mi?

Ve daha önemlisi — ilelebet yaşatabilecek miyiz?

Bugün Cumhuriyet’i kutlamak, sadece geçmişe minnet değil; geleceğe sorumluluk yüklenmektir.

Çünkü Cumhuriyet, ideolojik bir slogan değil, bir yaşam biçimidir.

Kâğıt üzerindeki bir rejim değil, toplumsal bir bilinçtir.

Ben umutluyum.

Ama bu umut, bayrak sallamakla değil; akılla, adaletle, üretimle ve özgürlükle yaşar.

Çünkü Cumhuriyet, sadece geçmişimizin değil, hâlâ kurulmakta olan geleceğimizin en güzel hâlidir.

ÇOK OKUNANLAR