Bazı insanlar konuşmadan da hatırlanır.
Yanlarından geçtiğinizde gelen bir koku, bir anı gibi yapışır zihne.
Koku sessizdir ama unutulmaz.
Ve bazen bir parfüm, bir insandan daha çok iz bırakır.
Artık markalar da bunun farkında.
Koku bir detay değil, bir strateji haline geldi.
Bir mağazaya girdiğinizde havada asılı duran koku size markayı tanıtır.
Bir otelin lobisi, bir spa’nın havlusu, bir butiğin paketinden yükselen o özel nota…
Hepsi bir kimliktir artık.
Kokular, logolardan daha fazla hatırlanıyor.
Ama koku yalnızca markaların değil, insanların da imzası.
Parfüm bir aksesuar değil, karakterin görünmeyen yüzü.
Bazı kokular bir insana öyle yapışır ki, o kokuyu duyduğunuz anda zihniniz onu çağırır.
Benim için öyle.
Yirmi beş yaşından beri aynı kokuyu taşıyorum.
Chanel Coco Mademoiselle.
Duş jelinden sabununa, body lotiondan saç parfümüne kadar hep aynı aileden.
Bu bir alışkanlık değil, bir kimlik devamı.
Bir bütünlük, bir sadakat hali.
Geçenlerde İzmir’de yaşayan bir arkadaşım aradı.
“Bir yerde senin kokunu duydum, seni aradım” dedi.
Orada olmadığımı bilmesine rağmen burnuna gelen koku onu bana getirmiş.
İşte koku böyle bir şey.
Var olmadığınız yerde bile varlığınızı hatırlatır.
Bir parfüm, bir insanın yankısı gibidir.
Oteller, mağazalar, restoranlar, spa merkezleri… hepsi kendi kokusunu yaratıyor artık.
Kokular sadece havada değil, marka hafızasında dolaşıyor.
Otelin nevresimlerinden yükselen deterjan kokusu, mağazanın içindeki amber bulutu, spa’nın havlusundaki beyaz çay notası…
Hepsi bilinçli bir tasarım.
Koku artık kurumsal bir dil.
Bir odaya girdiğinizde gelen ilk nefesle o markayı tanıyorsunuz.
Ve o anda, bir aidiyet kuruluyor.
Ama bazı kokular var ki hiçbir marka onları tasarlayamıyor.
Bir çiftlikte geçirilen hafta sonunun o taze ot kokusu mesela.
Toprağın nemiyle karışan o doğal koku, insana huzurun nasıl koktuğunu hatırlatıyor.
Bir ot kokusu, iki günün içinde bir ömürlük dinginlik bırakabiliyor.
Kokular sadece burnumuzda değil, ruhumuzda da iz bırakıyor.
Bir yeri seviyorsak genellikle oranın kokusunu da sevmişizdir.
Ve bir kokuyu unutamıyorsak, aslında o hissi bırakamamışızdır.
Ve bir başka detay daha var artık ev hayatında.
Yardımcınızın geldiği gün evi temizlemesi, kullandığı deterjanın kokusu, silinen yerin ferahlığı…
Hepsi size bir temizlik değil, bir özen duygusu veriyor.
Koku, hijyenin değil huzurun sembolü haline geldi.
Evin temizlendiğini değil, dokunulduğunu, ilgilenildiğini anlatıyor.
Bir deterjan kokusu bile artık bir yaşam standardının parçası.
Artık hiçbir ev soğan kokmuyor.
Hiçbir insanda ocakta yemeğini yeni bırakmış gibi bir koku taşımıyor.
Evler daima hazır, daima ferah.
Koku artık temizlik değil, zarafetin ölçüsü.
Birinin evine girdiğinizde hissettiğiniz koku, onun yaşam anlayışını anlatıyor.
Ve aslında koku, en sessiz biçimiyle sınıfı da belirliyor.
Koku temizlikten fazlası.
Bir kimlik, bir tercih, bir yaşam felsefesi.
Artık herkes farkında
Koku hatırlanır, koku iz bırakır, koku anlatır.

