Her sabah bu yazıyı yazmadan önce oturuyorum, gazetelerin ve haber sitelerinin web sayfalarını tarıyorum; haberleri daha önce RSS adlı sistem üzerinden taramış olduğum için bu kez iki işeye bakıyorum: Web siteleri hangi haberi ne önemde görmüş ve sunmuş, hangi köşe yazarı ne yazmış?
Bu sabah aynı taramayı yaparken gayri ihtiyari gülmeye başladım.
Sabah gazetesinin manşetlerinden birinde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin ‘İstanbul Senin’ adlı uygulamasından sızdığı öne sürülen verilerin aynı and CIA, MI5 ve FETÖ’ye gittiğini söyleniyordu. Yazan, gazetenin kerli ferli köşe yazarlarından biriydi.
Ama hemen izleyen manşeti bir başka yazarın köşe yazısından çıkarmışlardı ve konu aynıydı: İstanbul Senin uygulamasından sızan veriler. Bu yazara göre de veriler ‘dark web’de satılıyordu.
Peki ama hangisi doğru? Yabancı ülke gizli servislerine sızdı ve casusluk için malzeme olarak mı kullanıldı, yoksa ‘dark web’ denen sitelerde satın almak isteyenlere satılan ticari meta haline mi geldi?
Gizlice veya açıkça satılan bir “mal” neden gizli servislerin onca zahmete girip casuslar çalıştırmasına neden olsun? Başka herkes gibi onlar da eğer bu “mal” işlerine yarayacaksa gidip ‘dark web’den aynı şeyi satın alamaz mı?
Böyle çelişkiler bir tek benim mi dikkatimi çekiyor, bilmiyorum. Ama Sabah gazetesi ve aHaber televizyonu, iktidarın propaganda makinesinin ve Ekrem İmamoğlu başta CHP aleyhine açılan bütün adli soruşturmalar ve davalar için “rıza üretme” endüstrisinin en önemi yayın organları.
Neden öyle bilmiyorum, Sabah’ı taramayı bitirince hemen Cumhuriyet gazetesine geçiyorum.
Orada da ben baktığımda manşet haberi olarak Cumhur İttifakındaki çatlaktan söz eden bir haber vardı. Meğer çatlak derinleşiyormuş vs vs.
Oysa ben de siyaseti izlemeye çalışıyorum, Cumhur İttifakı’nda bir “çatlak” hele hele “derin çatlak” olduğunu hiç düşünmüyorum. Olsa olsa mevzi bir anlaşmazlık veya kırgınlık oldu, işte bugün itibarıyla o da sona erecek.
Çünkü ne Ak Parti ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan açısından ne de MHP ve Devlet Bahçeli açısından Cumhur İttifakı vazosunu değil kırmak çatlatmak bile akıllıca bir davranış olur.
İttifak, her iki tarafın kendince şikayetleri olsa bile devam ediyor. Zaten ittifakın sona ermesi Türkiye’de çok büyük bir siyasi deprem anlamına gelir, arkasından neler olacağını kestirmek zorlaşır.
Cumhuriyet gazetesi, Sabah’ın tam tersi cephede yer alan, mesleğe orada başladığım için ve bildiğim herhangi bir parasal ilişkisi de olmadığı için “propaganda makinesi” demeye dilimin varmadığı ama açıkça Türkiye’nin kutuplaşmasında öteki kutbu temsil eden bir gazete.
İki zıt kutbun birbirine en azından yöntemsel açıdan bu kadar benzemesi, okuyucularına hayaller satmaya, onları inanmak istedikleri gerçeklik dünyasında yaşatmaya çalışmaya devam etmesi bana ilginç geliyor.
Şu an okumakta olduğunuz bu haber sitesini, yani 10Haber’i oldukça uzun zamandan beri yayına hazırlıyorum ve doğal olarak her gün sitenin okunma verilerini de dikkatle izliyorum. Bildiğim, 10Haber okuyucularından öğrendiğim bir şey varsa o da şu: Çok ender örnekler dışında gündelik siyasi haberler okuyucunun en az ilgisini çeken şeyler.
Siyasetle çok içli dışlı ve onu yakından izleyen bir okuyucu kalabalığı olsaydı, normalde bugünün haberleri içinde en önemli siyasi haber, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Selahattin Demirtaş ile ilgili kararı olmalıydı.
Haber, sadece Demirtaş’ın özgürlüğü bakımından önemli değil, aynı anda hem PKK ve genel olarak Kürt sorunuyla ilgili devam eden çözüm sürecinde bir samimiyet sınavını gündeme getiriyor hem de Türkiye’nin giderek uzaklaştığı hukuk devleti ve insan hakları uygulamalarına yeni bir sınav ortaya koyuyor. Bir anlamda Cumhur İttifakı’nı gerçekle yüzleşmeye zorluyor bu AİHM kararı.
Üstelik tek başına bir karar da değil. Ona eşlik eden Gezi davasıyla ilgili bir de taze Anayasa Mahkemesi kararımız var uygulanmayı bekleyen, ayrıca iki yıldır uygulanmayan bir başka Gezi davası kararı daha var.
Çözüm süreci adı verilen süreç sadece PKK’nın feshini ve silah bırakmasını içeren bir süreç olsaydı zaten bu konuları konuşmazdık; belli ki silah bırakma ve fesih şarta bağlı şeyler. O şartlar da, geçmişteki özerklik, anayasal statü vs yüksek taleplerden değil basitçe demokratikleşme eşit vatandaşlık uygulamalarının yaygınlaşmasından ibaret aslında.
Eh işte, eğer bu konuya çok meraklıysanız, alın size ‘Cumhur İttifakı’nın hukuk devletiyle imtihanı’ manşeti.
Ama maalesef bu konularla okuyucularımız çok da meşgul değil.
Peki neden değil? Bir çeşit apolitiklik mi bu? Hem evet hem hayır.
Bana soracak olursanız sokaktaki insanın politikayla ilgisi, birbirine bağlı iki sorunun cevabına indirgeniş durumda: Ufukta erken seçim var mı yok mu? Varsa Tayyip Erdoğan mı kazanacak, başkası mı?
Bu iki soruya cevap vermeye yeltenmeyen haberler öyle çok okunmuyor.
Bana göre bunun sebebi de Türk milletinin siyasetten yorgun düşmüş olması.
Geçen gün Ertuğrul Özkök bir söyleşisinde güzel anlatıyordu, Türkiye’de sayısını bilmediğim kadar çok haber televizyonu var, bu kanalların prime-time seyirci sayısı toplamı, yani hepsinin birden toplamı 1 milyon kişiyi ya buluyor ya bulmuyor.
60 milyona yakın seçmeni olan bir ülkede hepi topu 1 milyon kişi seyrediyor o konuşan kafaların müthiş siyasi analizlerini.
Bu yazı da hiç istemesem de siyaset hakkında ve biliyorum çok az okunacak.

