Bir dönem sahip olmak güçtü.
Artık kiralamak özgürlük.
Bir şeyin “senin” olması değil, “seninle” olması önemli hale geldi.
Yeni nesil artık satın almıyor, erişiyor.
Kimi için ekonomik bir zorunluluk, kimi için bilinçli bir sürdürülebilirlik tercihi.
Ama her halükarda çağ değişti.
Sahiplenme arzusu yerini geçiciliğin konforuna bıraktı.
Ekonomik krizler, yükselen yaşam maliyetleri ve hızla değişen zevkler, satın alma gücünü kiralama alışkanlığına çevirdi.
Bir zamanlar statü sembolü olan sahiplik artık yük gibi görülüyor.
Kıyafetten otomobile, evden mücevhere kadar her şey kiralanabiliyor.
Yeni nesil için önemli olan sahip olmak değil, deneyimlemek.
Bu dönüşümün en zarif örneklerinden biri Original Second.
Sinem Gürkaynak ve Meltem Arıca yıllar önce sürdürülebilir moda anlayışını Türkiye’ye taşıyarak bu markayı kurdular.
Lüksü yeniden tanımladılar.

Sahip olmanın değil, paylaşmanın; satın almanın değil, döngüye katmanın markası oldular.
Bugün Sinem Gürkaynak’ın kızı Eda Gürkaynak, markayı genç bir enerjiyle geleceğe taşıyor.
Annesinin ve teyzesinin yıllarca emek verdiği bu alanı, yeni neslin estetik anlayışıyla buluşturuyor.
Eda, Original Second’ı hem çevresel hem sosyal açıdan sorumlu bir moda platformuna dönüştürdü.
Yalnızca giyinmek değil, bilinçle seçim yapmak isteyenler için ilham kaynağı oldular.
Bu hareket sadece çevreci değil, aynı zamanda ekonomik bir denge unsuru.
Artık insanlar davet sezonunda “Ne giyeceğim?” endişesiyle koleksiyonlar satın almak yerine kiralıyor.
Eda ve Seda Yenigün kardeşlerin bu alana kazandırdığı sistem, davet giyimini erişilebilir hale getirdi.
Tek bir gece için binlerce lira vermek yerine, o geceye özel bir elbiseyi deneyimlemek mümkün.
Moda artık statü değil, dolaşım.
Bir kıyafetin ömrü bir dolapla sınırlı değil, onlarca hikâyeyle devam ediyor.
Bu dönüşüm yalnızca moda ile sınırlı değil.
Artık beyaz eşyadan saç şekillendiriciye, POS cihazından ofis ekipmanına kadar her şey kiralanabiliyor.
Kimi insanlar arabasını satın almıyor, aylık üyelikle değiştiriyor.
Kimi lüks saatleri, kimi mücevherleri, kimi 5-6 karatlık tek taşları ya da pırlanta gerdanlıkları özel günler için kiralıyor.
Bir mücevherin ışıltısı bile artık bir akşamlık deneyim olabiliyor.

Sahip olmadan yaşamak, yük taşımadan keyif almak.
Kiralama kültürü, özgürlükle pratikliği birleştiriyor.
Bu sistemin bir diğer gücü ise sürdürülebilirlik.
Her yeni üretim karbon izi bırakırken, paylaşım ekonomisi çevresel zararı azaltıyor.
Original Second gibi markalar bu bilinci estetikle birleştiriyor.
Giydiğin bir elbisenin ikinci, üçüncü hikâyesini bilmek, modayı duygusal bir bağa dönüştürüyor.
Artık kıyafetler yalnızca vücuda değil, bilince de oturuyor.
Kiralama kültürü ekonomik bir zorunluluk gibi görünse de aslında yeni bir bilinç hali.
İnsanlar daha az şeye sahip olarak daha çok şey deneyimliyor.
Bir eşya değil, bir hissi kiralıyor.
Bir mücevherin ışığı, bir çantanın dokusu, bir arabanın hızı ya da bir elbisenin anısı.
Hepsi geçici ama hepsi etkili.
Belki de çağın mottosu artık şu
“Benim olmasına gerek yok, yeter ki bana iyi gelsin.”

