Cumartesi Anneleri 1076. haftada sordu: Abdülkerim, Mikdat ve Münür nerede?
08 Kasım 2025

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetini sormak ve faillerin yargılanmasını talep etmek için 1995’ten bu yana her cumartesi İstanbul-Beyoğlu’nda eylem yapan Cumartesi Anneleri, bu hafta (8 Kasım 2025) Galatasaray Meydanı’na karanfil bırakarak açıklamalarını okudu.

Cumartesi Anneleri bu hafta “Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş nerede?” diye sordu.

Gözaltında kaybedilen Münür Sarıtaş’ın babası, “Başka anne babalar bizim yaşadıklarımızı yaşamasın diye oğlumun ve tüm kayıplarımızın akıbeti açıklanmalı, suçun failleri yargılanarak cezalandırılmalıdır” diye konuştu.

Cumartesi Anneleri, bu hafta 1076. eylemini gerçekleştirdi

“Başvurular sonuçsuz kaldı ve üç köylüden bir daha haber alınamadı”

Açıklamanın tamamı şöyle oldu:

“Adalet duygusu, bir toplumun huzur ve güven içinde yaşayabilmesinin temelidir. Adaletsizlik, insanların devlete ve birbirlerine olan güvenini sarsar; toplumsal bağları zayıflatır, umutsuzluk ve öfkeyi besler.

Cezasızlık kültürü, adaletsizliğin en yıkıcı biçimidir. Suç işleyenlerin hesap vermediği bir düzen yalnızca bireysel adaletsizliğe değil, toplumun tüm alanlarına yayılan bir çürümeye de yol açar. Toplumsal sorumluluk bilincini yok eder, suçu teşvik eder, adalet arayanları susturur ve geleceğe dair umudu zedeler. Böylece toplumun sağlıklı işleyişi bozulur.

Gerçek bir toplumsal barış ve herkesin kendini güvende hissedeceği toplumsal birlik ancak adaletin herkes için eşit biçimde işletildiği, mağdurun sesinin duyulduğu ve suçun karşılıksız kalmadığı bir düzende mümkündür.

İnkâra ve ağır adaletsizliklere maruz kalanlar olarak hakikat ve adalet talebimiz, yalnızca kendimiz için değil, bu topraklarda yaşayan herkesin adil, demokratik ve güvenli bir geleceğe kavuşması içindir.

1076. haftamızda, 30 yıldır inkâr ve adaletsizliğin gölgesinde kendilerine ulaşmak için mücadele ettiğimiz Abdülkerim (Şemsettin) Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş için adalet istiyoruz.

27 Ekim 1995’te, Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburu’na bağlı askerler, Yüksekova’nın Ağaçlı Köyü’ne geldi. Köylüler dipçiklenerek ve yaşlılar yerlerde sürüklenerek köy meydanında toplandı. 73 yaşındaki yürüme güçlüğü çeken Abdülkerim (Şemsettin) Yurtseven, 18 yaşındaki Mikdat Özeken ve 13 yaşındaki Münür Sarıtaş gözaltına alınarak askeri araçla Yüksekova İlçe Jandarma Taburu’na götürüldü.

Aileler, onları sormak için tabura gittiğinde Binbaşı Yurdakul, ’24 saat gözaltında tutulacaklar’ dedi. Ancak ertesi gün aynı aileler tekrar gittiklerinde, ‘Kimseyi gözaltına almadık, bir daha buraya gelmeyin’ yanıtını aldılar. Başvurular sonuçsuz kaldı ve üç köylüden bir daha haber alınamadı.

Olay, Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi kayıtlarına şu şekilde geçti: ‘Sanık Yurdakul’un komutasındaki birlik, Ağaçlı köyünden Şemsettin Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş adlı köylüleri dövmüş, yaşlı olan Yurtseven yediği tekmeler sonucu ölmüştür. Bunu gören Yurdakul, diğer iki köylünün tanıklık edeceğini düşünerek öldürülmesi talimatını vermiştir. İki köylü, tabura ait eğitim sahasında bir çukur içinde taranmış, ardından üzerlerine benzin dökülerek yakılmıştır.’

Tanık ifadelerine ve itiraflara rağmen, açılan dava ‘delil yetersizliği’ gerekçesiyle kesin beraatle sonuçlandı. Yargıtay’a yapılan temyiz başvurusu da 2 Nisan 2001 tarihinde reddedildi. İç hukuk yolları tükenen aileler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) başvurdu. AKP hükümeti, AİHM’e yaptığı savunmada ihlali kabul ederek üç kişinin kaybolması nedeniyle ‘üzüntüsünü’ dile getirdi ve etkin soruşturma yürütme taahhüdünde bulundu.  (Karar Tarihi: 18.12.2003 – Başvuru No: 31730/96) Ancak bugüne kadar bu taahhüt yerine getirilmedi. Kayıpların bulunması ve faillerin yargılanması için hiçbir somut adım atılmadı.

Yurtseven, Özeken ve Sarıtaş’ın gözaltında kaybedilişlerinin 30. yılında bir kez daha iktidara sesleniyoruz:

Etkin soruşturma yürütme taahhüdünüzü yerine getirin. Üç köylünün gözaltında işkenceyle öldürülmesi ve bedenlerinin kaybedilmesiyle ilgili gerçek bir yargılama süreci başlatın.

Kaç yıl geçerse geçsin; Abdülkerim Yurtseven, Mikdat Özeken ve Münür Sarıtaş için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten ve devletin evrensel hukuk ilkelerine uyması gerektiğini hatırlatmaktan vazgeçmeyeceğiz.”

Bu haftaki eyleme Münür Sarıtaş’ın ailesi mektup gönderdi

Münür Sarıtaş’ın babası: Tam 30 yıldır bir haber alamadık

Münür Sarıtaş’ın ailesi adına gönderilen mektup, Cumartesi Anneleri’nden Cüneyt Yılmaz tarafından okundu.

“Ben  30 yıl önce henüz 13 yaşındayken Yüksekova Ağaçlı Köyü’nde gözaltına alınarak kaybedilen Münür Sarıtaş’ın babası Şükrü Sarıtaş.

27 Ekim 1995 tarihinde oğlum Münir , kış hazırlıkları için Ağaçlı köyüne  ağaç toplamaya gitmişti.

Aynı gün Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul komutasındaki Yüksekova Komando Taburuna bağlı askerler Ağaçlı Köyü’ne gelerek kadınlar hariç köyde bulunanları köyün aşağısında bulunan dere yatağına götürmüş. Burada köy sakinleri derede ıslatılıp dikenli sopalarla dövülerek işkence görmüş. Yaşı ileri olan Abdulkerim Yurtseven işkenceye dayanamayarak bilincini kaybedip yere yığılmış. Abdulkerim Yurtseven, oğlum Münir ve Münir gibi başka köyden odun toplamaya gelen 18 yaşındaki Mikdat Özeken askeri bir araca bindirilerek götürülmüş. Diğer köy sakinleri serbest bırakılmış.

Onları sormaya Tabura gittiğimizde bize ‘ 24 saat gözaltında beklettikten sonra bırakacağız, evinize gidin’ dediler.  Gözaltındakiler serbest bırakılmayınca durumu öğrenmek için tekrar tabura gittik. Bu sefer bize  ‘dediğiniz şahısları bırakmışız onları sormak için bir daha buraya gelmeyin” dediler. O günden beri tam 30 yıldır onlardan bir daha haber alamadık.

Oğlumun, Miktat’ın ve Abdulkerim Amca’nın başına gelenlerin Binbaşı Mehmet Emin Yurdakul’un talimatı ile olduğu mahkeme kayıtlarına geçti. İtirafçı Kahraman Bilgiç mahkemeye verdiği ifadesinde bu üç kişinin Yüksekova Dağ Komando Tabur Komutanlığı’nda Binbaşı Yurdakul’un emriyle öldürüldüğünü açıkladı. Ama tanıklara, itiraflara rağmen dava beraatle sonuçlandı.

13 yaşındaki oğlum Münir’i gözaltına alanlar, gözaltında öldüren ve bedenini kaybedenler resmi devlet görevlileridir.

Başka anne babalar bizim yaşadıklarımızı yaşamasın diye oğlumun ve tüm kayıplarımızın akıbeti açıklanmalı, bize yaşatılanlar ‘devlet terörü’ olarak tanınmalı, suçun failleri yargılanarak cezalandırılmalıdır.”

 

 

ÇOK OKUNANLAR