Orta gelir tuzağı: 17 yıldır aklı başında herkes aynı çözümü öneriyorken…
28 Kasım 2025

Geçen akşam İstanbul’da Koç Üniversitesi’nin Rahmi Koç Bilim Ödülü töreni vardı.

Bu ödül bir yıl bir sosyal bilimciye, bir yıl bir pozitif bilimler alanında çalışan bilimciye veriliyor. Bu yıl sıra sosyal bilimcilerdeydi ve ödülü Türkiye’nin yetiştirdiği yeni kuşak iktisatçıların en parlaklarından biri olan Prof. Dr. Ufuk Akçiğit kazandı. Tamamen hak edilmiş bir ödül bu.

Akçiğit dar gelirli bir ailenin çocuğu. Annesi babası o küçük yaştayken Almanya’da gurbetçilikten vaz geçip Türkiye’ye dönmüş, “Çocuğumuz Türkiye’de okusun” diye düşünmüş; “ikinci kuşak Almancı” olmasını istememişler.

Minik Ufuk daha yedi yaşında pazarlarda pazarcılık yapmaya başlamış, aile bütçesine katkıda bulunmuş.

Parlak bir öğrenci olarak ‘Devlet Parasız Yatılı’ sınavını kazanmış, minicik bir çocuk olarak anne-baba evinden kopup Ankara Anadolu Lisesi’ne yatılı okumaya gitmiş.

Geldiği sosyal sınıftan yükselmeye çalışan bütün diğer çocuklar gibi ailesi onun doktor-mühendis olmasını istemiş. O da parlak bir öğrenci, hedefi mühendis olmak, o yüzden lisede MF (Matematik-Fen) adı verilen programda ama halen çok yakın arkadaşı olan bir isim hayatını değiştirmiş, “Niye mühendis olalım ki” diye sormuş. O da TM (Türkçe Matematik) programına geçmiş.

Üniversite olarak Koç Üniversitesini seçmesi, üniversite sınavında Türkiye yirmialtıncısı olması, üniversitede sıradışı parlak bir öğrenci olması, hiç master yapmadan lisanstan mezun olur olmaz Amerika’da pek çok doktora programına kabul edilmesi ama onun MIT’yi seçmesi ve orada Daron Acemoğlu ile doktorasını yapması hiç de tesadüfen olan şeyler değil; tamamı daha lisede TM’ye geçmesi gibi bilinçle alınmış kararlar.

Bugün dünyanın en parlak iktisatçıları arasında sayılmasına neden olan araştırmaları da öyle tesadüf değil.

Kendisi başlı başına bir “sosyal mobilite” örneği. Dar gelirli bir aileden bugün bulunduğu noktaya gelmesini eğitimine borçlu ve sosyal mobilite çalışırken eğitimin önemini bir iktisadi faktör olarak çalışmalarına katıyor.

Bir başka çalışma alanı olan ve bütün dünyada “Orta gelir tuzağı” olarak adlandırılan konu da aslında bir sosyal mobilite konusu. Bu kez mobilite tek bir birey için değil koca bir ulus için geçerli. Acaba o dar gelirli ulus orta gelirli olmayı başardıktan sonra zengin olmayı da başaracak mı?

Türkiye 2007-2008’den beri bu “orta gelir tuzağı”nı konuşuyor. Biz bunu konuşmaya dünyada orta gelirli ülkeler seviyesine gediğimizde başladık, çünkü bu tuzağın farkındaydık.

Bugün Ufuk Açiğit, dün başkaları, bütün aklı başında insanlar orta gelir tuzağından çıkmanın yolunu gösteriyorlar: Eğitime, bilime, teknolojiye, yani daha fazla katma değer üretmeye odaklanmak, verimliliği arttırmak.

Ufuk Akçiğit’in bu konuda Dünya Bankası için hazırladığı bir raporu da var, dünya çapında yaptığı araştırmanın sonuçlarını aktardığı. Orta gelir tuzağına kaç ülke düşmüş, kaçı bu tuzaktan çıkmayı başarmış ve başaranlar ne yapmış?

Türkiye, dediğim gibi 16-17 yıldır bu konuyu konuşuyor ve biz onca zamandır orta gelir tuzağının içindeki bir ülkeyiz.

Bunca zamanda ülkemizde yaptığımız yüzmilyarlarca dolarlık yatırımın anlamlı bir bölümünü daha yüksek katma değer üretebilmek için bilime, teknolojiye, tasarıma ayırmış olsaydık bugün çoktan orta gelir tuzağından çıkmış olabilirdik. Ama hayır, biz kaynaklarımızı dağa taşa, inşaata gömdük, daha güzel ve gösterişli binaları olan yarı yoksul bir ülke olduk.

Kolay olanı inşaata, görünür ve elle tutulur olana ve elbette rant getirene yönelmekti. Zor olanı ise eğitimin içeriğine ve kalitesine yoğunlaşmak, üniversitelerin seviyesini yükseltmekti. Demokrasiye, hukuk devletine ve özgürlüklere yatırım yapmaktı.

Bu konuda yapılmış en kapsamlı araştırmanın yazarı olan Ufuk Akçiğit, Türkiye’nin yurt dışındaki akademik kapasitesini ölçen insan aynı zamanda. Onun  hesabına göre çok yüksek akademik üretime sahip en azından 12 bin Türkiye kökenli akademisyen var dünyanın dört bir yanındaki üniversitelerde.

Burası onların  memleketi, evi… Onlar geri dönmek istiyor olabilirler ama Türkiye hiçbir zaman sistematik olarak ve anlamlı önerilerle onları geri çağırmış değil.

Onlar geldiklerinde özgürce çalışabilecekleri ve kaynaklara ulaşabilecekleri ortam arıyorlar doğal olarak. Biz ise en önemli eğitim kurumlarımızdan biri olan Boğaziçi Üniversitesini sıradan bir devlet lisesine dönüştürmeye uğraşıyoruz yıllardır.

Konu inşaat olunca Türkiye’nin mali kaynaklarını paylaştıran başlıca kurum olan Tayyip Erdoğan iktidarı oldukça yaratıcı yollar bulabiliyor ama o alandaki cesaretini başka alanlardan esirgiyor.

Bir örnek vereyim: Başında Tayyip Erdoğan’ın damadı Selçuk Bayraktar’ın bulunduğu Baykar mesela bugünkü seviyesine yıllar önce gelebilirdi. Selçuk ve Haluk Bayraktar’ın babaları Özdemir Bayraktar yıllarca sermaye aradı. Oysa o sermayeyi devlet verebilirdi ve vermiş olsaydı bugün Baykar başka bir noktadaydı. Herkesin bildiğinin tersine Baykar ne engelleri, ne takozları aşa aşa geldi bugüne.

Bir örnek daha: Cumhurbaşkanı’nın çok övündüğü ve kurulması için de çok uğraştığı Togg otomobilleri. Bu şirket de eksik sermayeyle çalışıyor. O eksiklik yüzünden daha Almanya pazarına yeni girebildiler. Oysa devlet bu şirkete Yavuz Sultan Selim köprüsü müteahhidine tanıdığı ayrıcalığın yarısını tanısa ve mesela içeri 2 milyar dolar sermaye koysaydı bugün Togg dünyada BYD ile rekabet eder bir düzeye gelmiş olurdu.

Özellikle bildik iki şirketi örnek veriyorum ama Türkiye 16-17 yıldır inşaat yerine bilime, teknolojiye, eğitime kaynaklarını yöneltseydi onlarca başka şirket de ortaya çıkmış olacaktı.

Rahmi Koç Bilim Madalyası’nı alan Prof. Dr. Ufuk Akçiğit’in yaptığı sunumu dinlerken aklımdan geçenler bunlardı. Kendisini bir kez daha kutlarım.

ÇOK OKUNANLAR