Duyguların Ömrü Kısaldı mı?
03 Aralık 2025

Bir duygunun kullanım süresi var artık sanki.

Aşkın, ilgilenmenin, incinmenin, merak etmenin bile.

Eskiden birini sevmek yıllara yayılırdı. Şimdi bildirim süresine.

Bir zamanlar insanlar mektup yazardı.

Zarfın kenarına parfüm sıkılır, postaya güvenilirdi.

Mektup yolda kaybolur diye dua edilir, geldiğinde günlerce saklanırdı.

Mektubu katlarken his saklanırdı, şimdi ekranı kaydırıyoruz ve his geçiyor.

Bugün aşk WhatsApp hızında yaşıyor.

Bir “çıktın mı” mesajı görülmeden kalırsa kalp kırılıyor.

Bir okundu mavi tik olursa ama cevap gelmezse gurur devreye giriyor.

Gerçekten kırılıyor muyuz yoksa kırıldığımızı mı sanıyoruz artık?

Geçmişe dönelim biraz.

Birine kızınca ertesi gün okul yolunda beklenirdi.

Küs kalmak bile bir ritüeldi.

Yüz yüze gelmek cesaret isterdi.

Şimdi bloklamak var, sessize almak var, gizli hikaye izlemek var.

İlişkiler kopmuyor, arka planda açık sekme olarak kalıyor.

Bir şarkıyı elli kere dinlerdik.

Şimdi beş saniyede ileri sarıyoruz.

Sabırsızlık duyguya da bulaştı.

Aşk bile streç film gibi. Çabuk açılıyor, çabuk sarılıyor, çabuk yırtılıyor.

Bir arkadaşım geçen gün şöyle dedi.

“Artık kimse kimseye âşık olmuyor, herkes birbirini sevme ihtimaline tutuluyor.”

Güldüm ama içime oturdu.

Çünkü bazen aşkı değil ihtimalini seviyoruz.

Fotoğrafı seviyoruz, hikayeyi seviyoruz, profili seviyoruz.

İnsanı değil, ihtimali seviyoruz.

Eskiden biriyle tanışınca önce gözlere bakılırdı.

Şimdi önce profil fotoğrafına, sonra eski paylaşımlarına, sonra takip ettiklerine.

Bir ilişkiye başlamadan önce dijital arşiv inceleniyor.

Aşk başlamadan analiz ediliyor.

Risk yok. Gizem yok. Merak yok.

Meraksız aşk nasıl büyür?

Yine de bu çağın duyguları değersiz demek kolaycılık olur.

Belki daha zayıf değiller, sadece daha hızlı test ediliyorlar.

Eskiden ayrılma sebebi sadakatsizlikti, şimdi emoji kullanımı.

Kırılma sebebi ilgisizlikti, şimdi geç cevap vermek.

Kıskançlık sebebi göz göze gelmekti, şimdi story izlemek.

Dünya değişti.

Biz hâlâ duygularımızı 1990 usulüyle yaşamaya çalışıyoruz.

Sistem 5G, kalp hala analog.

Belki sorun duyguların kısalması değil.

Belki kalbin hızla yarışamaması.

Yine de umut var.

Çünkü insan hâlâ seviliyor, hâlâ özleniyor, hâlâ ağlıyor.

Sadece daha az bekliyor.

Beklemek bilmeyince büyüme de zorlaşıyor.

Bazen ilişkilerin ömrü kısa değil, biz sabırsızız.

Bazen aşk bitmiyor, biz dayanmıyoruz.

Bazen duygu zayıf değil, biz yoruluyoruz.

Belki kalbi kurtarmanın tek yolu hızdan bir adım geri durmak.

Bir mesaj geç gelse dünyayı yıkmamak.

Story izlenmemiş diye sevgiyi eksiltmemek.

Mavi tik değil, göz teması aramak.

Çünkü aşk ekran değil gözdedir.

Merhamet bildirimde değil dokunuştadır.

Duygu hızda değil sessizliktedir.

Ve belki bu çağın en büyük mucizesi hızın içinde yavaş kalabilen kalplerde saklıdır.

Bir gün biri çıkacak ve şöyle diyeceğiz:

“Bir an bile gitmek istemedim, çünkü konuşmak kolaydı, susmak kolaydı, birlikte durmak güzeldi.”

Belki duyguların ömrü kısalmadı.

Belki biz durmayı unuttuk.

Durursak büyüyecek.

Beklersek çoğalacak.

Değer verirsek kalacak.

Kalbimizin pil ömrü değil mesele şarj etme biçimimiz.

ÇOK OKUNANLAR