Akıl sağlığımızı nasıl koruyacağız?
29 Ocak 2025

Geçen gün bir yakınımla telefonda konuşuyorum.

“Neler oluyor, delireceğim…” dedi.

Ayşe Barım’ın tutuklanmasına, Gezi eylemlerine katıldılar diye oyuncuların 12 yıl sonra ifadeye çağrılmasına şaşırmıştı.

Kendince okuduğu gördüğü delilleri, dile getirilen iddiaları gözden geçiriyor, “Burada suç ne anlamadım” diyordu.

Ben ona başka anlaşılmaz şeyler de söyledim: Mesela, velev ki ortada kuvvetli bir suç şüphesi olsun, öyle bile olsa suç 12 yıl önce işlenmiş eğer işlendiyse. Aradan bunca zaman geçtikten sonra karartılacak delil ne olabilir ki, Ayşe Barım tutuklanma gibi en ağır adli tedbir uygulanarak cezaevine gönderiliyor. Diyelim ki sahiden kuvvetli bir suç şüphesi var, ev hapsine koyarsınız olur biter, hapse atmak ne?

Karşımdaki insanın “delireceğim” dediği ruh halini daha da bozduğumu görünce sustum, devam etmedim, onun yerine teselli etmeye çalıştım:

“Olan biteni rasyonel aklınla değerlendirmeye çalışırsan delirirsin elbette, çünkü ortada rasyonel bir şey yok. Daha doğrusu bize söylenen rasyonelle bu ortamı yaratanların söylemedikleri ama akıllarından geçirdikleri rasyonel aynı şey değil. Onların rasyonelini de bilmiyoruz, onun için en iyisi bu konuya kafa yormaktan uzak durmak.”

Ne kadar teselli oldu bilmiyorum, sonunda benimki de rasyonel bir akıl yürütmeydi. Oysa rasyonelin değil irrasyonelin alanındayız.

Komplo teorileri için münbit bir zemin bu irrasyonel alan. Artık o gizli rasyoneli bulmak uğruna uydur uydur dur, aklına geleni söyle.

Nitekim söyleyenler var; işte iktidarın kültürel hegemonyayı ele geçirmek istemesinden başka şeylere kadar.

Bir ülkede kültürel hegemonya, “Hadi şurada artık benim sözüm geçsin” diye düşündükten sonra ele geçirilebilir bir şey olsaydı bu iktidar on kere yüz kere onu ele geçirmiş olurdu.

Hayır öyle değil.

Kaç yıldır sahneye çıkmayan, kendi sesinden tek bir yeni şarkı yapmayan Sezen Aksu neden hala Spotify’da en güncel şarkıcılardan biri olarak bu kadar dinleniyor? Bir Sezen Aksu daha çıkaramadığımız için.

Allah için çok sayıda yetenekli müzisyen var, çoğu da çok başarılı ama Sezen Aksu seviyesi başka bir seviye. Onunla kuşaklar boyu dinleyicisi arasındaki özel bağ öyle tepeden emir vermekle veya mühendislik eseri tasarımlarla oluşturulabilir bir şey değil.

Veya Halit Ergenç’i alın. Taa 1980’lerin başındaki Hisseli Harikalar Kumpanyası’ndan beri sahnede. Siz onu Muhteşem Süleyman’da Kanuni’yi canlandırdı diye meşhur sanıyorsunuz ama değil; Kanuni rolünü ona getiren bir müktesebatı var onun, seyirciyle ilişkisi var, oyunculuk yeteneği var, kendi imajı üzerindeki kontrolu var. (Unutmayın oyuncular açısından oynadıkları roller kadar önemlisi oynamadıkları, geri çevirdikleri rollerdir.)

Hadi koyun onun yerine başka bir oyuncu ve elde edin kültürel hegemonyayı…

Bu lafazanlıklar bizim sığlığımızdan gelen şeyler aslında.

Hayatı siyaset ve iktidar/güç ilişkilerinden ibaret sanmak, gördüğümüz her şeyi iktidar ve güç savaşlarının bir parçası olarak düşünmek, gözümüzün önündeki makul ve normali görmemize engel oluyor.

Benim kişisel kanım o ki, Y kuşağı mı, Z kuşağı mı adı her neyse Türkiye’nin yeni kuşaklarının baskın davranış biçimi “zorbalama” denen şeye dönüştü.

Aramızda bazıları, ama bence en çok 40 yaş altındakiler, işlerini zorbalıkla görmeyi marifet kabul ediyor, bu zorbalıklarıyla, kabadayılıklarıyla sahiden sonuç da alıyorlar.

Toplum içinde sayıca azlar ama onların zorbalıkları, kabadayılıkları, her zaman ve her şart altında kendilerini haklı görmeleri geri kalan kalabalığa korku salıyor ve bu korku düzeninde onlar gemilerini yürütüyorlar.

Açıkça itiraf ediyorum ben de korkuyorum bir zorbayla karşılaştığımda, “Aman” diyorum, “Bana bulaşmasın da ne olursa olsun…”

Bu korkudur yakınımı delirecek noktaya getiren şey.

Yine çok mu rasyonel bir açıklama oldu?

ÇOK OKUNANLAR