Ekonomiye güven tarihin en dibindeyken, Merkez doların 7 liranın altında kalacağına güveniyor
29 Nisan 2020

Türkiye’nin uzun süredir yaşadığı ekonomik bunalım göstergelerine, COVID 19 salgınının yarattığı etkinin sonuçlarının geldiği nisan ayı rakamları tuz biber ekti.
Ekonomik güven endeksi Nisan ayında yüzde 51.3 puan olarak ölçüldü. Endeks mart ayında 91.3 puan olarak ölçülmüştü. Bir aylık gerileme yüzde 44’le çok büyük bir boyutta.
Rakamların anlamı şu: Endeks 100 puanın üzerindeyse üretici ve tüketicide ekonomiye bakış iyimser anlamına geliyor; 100’ün altı ise kötümserlik. 51 puanla ekonomiye güven limitinin yarı seviyesindeyiz. Bu rakam 2015’ten bu yana tutulan ‘ekonomik güven endeksi’nin de tarihi dip rekoru.
Asıl tarihi gösterge ise endeksin alt bileşeni, tüketici güven endeksinde. Nisanda marta göre 58.2 puandan 54.9’a gerileme var. Tüketici güvenen endeksi, ekonomik güven endeksinin tutulmasından yıllar öncesinden beri açıklanıyor. Hemen söyleyelim 2004’ten bu yana en tüketici güven en düşük rekorunu kırmış bulunuyoruz. Bundan önceki dip rekoru 55.7 puanla küresel krizin başladığı Kasım 2008’de kırılmıştı. Dip rekoru bir ihtimal istatistik tarihine bile geçebilirdi. DİE’nin adının TÜİK’e çevrilmesi aşamasında, hesap yöntemi değiştirildiği için 2004’ten önceki yıllarla karşılaştırma yapamıyoruz. Yoksa eski DİE hesaplarıyla tüketici güveninde tüm krizlerin anasını yaşadığımız 2001 seviyelerine gelmiş durumdayız.
Ekonomik güvenin diğer alt bileşenlerinden reel sektör güveni Nisan’da 98.6’dan 62.3’e, hizmet sektörü 92.5’ten 46.1’e, perakende ticaret 101.7’den 75.2’ye, inşaat 77.2’den 44.7’ye indi.
İktisatçılar önceden beri güveni büyümenin öncü göstergesi olarak alıyorlar.
Güven olmazsa yatırım, yatırım olmazsa büyüme olmuyor; büyüyemeyince işsizlik başlıyor, işsizlikte gelir azalıyor, gelir azalınca harcamaya güven olmuyor. Böylece döngü tamamlanıyor.
Şimdi IMF’nin Türkiye ile ilgili Nisan ayı büyüme raporuna bakalım. Büyümeden söz eden yok, yüzde 5 küçülme tahmin etmişler. Son rakamlar devreye girince tahminler daha da aşağı çekilebilir. Burada yine 2001’i hatırlayalım, yüzde 6 küçülmüştük.
OECD 14 Nisan tarihli raporunda büyümenin ana bileşeni olan üretimin yüzde 23 küçüleceğini tahmin ediyordu. Kapasite kullanım oranları da yüzde 63’le 2008-2009 küresel kriz seviyelerine geriledi.
Henüz işsizlik rakamlarını görmedik. Salgından öncesine ait rakamı yüzde 13.8’le tepe seviyelerine çok yakın bir seyir izliyordu.
Açıkça görünen şu ki bu tablonun kısa vadede 2001’den daha büyük bir yıkıma yol açmaması için bir yol var. O da para bulmak ya da kasadaki parayı kullanmak.
ODTÜ iktisattan Prof. Dr. Erol Taymaz, krizden çıkış için ihtiyaç duyulan destek paketinin büyüklüğünü 54 milyar dolar olarak hesaplıyor.

Kasada ise para yok. Bırakın yok olmasını ekonomistlerin birçoğu Hazine’nin 15 milyar dolar ekside olduğunu hesaplıyor.
IMF’den iktidarın kendini seçim kürsülerinde bağlaması nedeniyle borç istenemiyor.
Merkez Bankası ise döviz rezervlerini doları 7 lira altında tutmak için kullanıyor. Neti yetmeyeceği için bürüt rezervlere girilmiş durumda. Kamu bankaları aracılığıyla döviz satılarak kur kontrol altında tutuluyor.
Doları tutamadıkları an domino taşları devrilmeye başlayabilir. Döviz fırlarsa ithalat iyice imkansız hale gelecek ve üretimleri dışa bağımlı ihraç ürünleriniz de zora girecek.
Hal böyleyken yolumuzu aydınlatması için yapılan Merkez Bankası beklenti anketi doların yıl sonunda 6.93’le bugünkü seviyelerinde kalacağı tahminini içeriyor. Ekonomiye güven yerlerde sürünürken Merkez Bankası’nın Murat Uysal yönetimine bu derece güven ilginç. İyimserlik üzerine kurulu bir senaryonun üzerine bahis oynanıyor izlenimi doğuyor. Özellikle de bu yılın başında yapılan ankette 2020 sonu beklentisinin 6.40 olduğu hesap edilirse… Mart ayında da beklenti 6.61’di.
Tahminler tutmuyor, tutmadıkça esnetiliyor. Tek yolun artık güvenilmeyeceği ortada olan tahminlere yaslanmak yerine para bulmak ya da basmak olduğunu birçok iktisatçı artık açıktan yazıyor.