İster istemez Amerikan Başkanı Donald Trump’la ilgili çok sayıda haber ve köşe yazısı okuyorum Amerikan basınında.
Birkaç hafta önce The Wall Street Journal gazetesinde bir haberin içinde Trump’ın bütün siyaseti ve neredeyse hayattaki her şeyi bir “alış-veriş” gibi görmesini yorumlayan cümlelerin içinde geçen bir cümle ilgimi çekti.
Gazetenin haberine görüş beyan eden Cumhuriyetçi Partili bir Senatör, Trump için “Bütün oyunların toplamı sıfır olan oyun olduğuna inanıyor, kazan-kazan şeklindeki oyunların varlığını inkar ediyor” demişti.
‘Toplamı sıfır olan’ oyun demek, bir tarafın kazancının diğer tarafın kaybı anlamına gelmesi demek. Bizim ‘oyun’ diye bildiğimiz çoğu oyun böyledir, tavlada veya satrançta veya pişpirikte biri kazanıyorsa rakibi kaybediyor demektir.
Gerçek hayatta da çok sayıda böyle durum var. Bir tarafın kazancının öteki tarafın kaybetmesi anlamına gelen. Örneğin finans piyasasında yapılan pek çok işlemde bir tarafın kazancı başka bir tarafın kaybı anlamına gelir. Hisse senedi alırsınız, senedin değeri artar, siz kazanırsınız ve sizin kazancınız size o hisseyi düşük fiyattan satmış olanın kaybıdır.
Fakat gerçek hayatta bütün “oyun”lar böyle toplamı sıfır olan, bir tarafın kazancının diğer tarafın kaybına eşit olduğu oyunlar değildir. Bazı oyunlar vardır, oyuna katılan herkes birden kaybeder; bazı oyunlar vardır, oyuna katılan herkes birden kazanır.
Örneği ekonomiden vereyim, öyle devam edeceğim.
Her ülke kendisi için ödemeler dengesi muhasebesi yapıyor. “Cari açık” veya “Cari fazla” diye bildiğimiz sonuçları üreten bu muhasebeyi alt alta bütün dünya ülkelerini koyup toplayacak olursak, ulusların verdiği cari fazla ile cari açık rakamının birbirini götürdüğünü, yani toplamın sıfır olduğunu görürüz.
Dış ticaret ve uluslararasın sermaye hareketleri için bu muhasebe yöntemi doğru olabilir; yani birinin kazancı bir diğerinin kaybı anlamına gelebilir ama bu yapılan muhasebenin sadece bir bölümüdür. Ekonomik faaliyetlerin toplamı için aynı tür oyundan söz edemeyiz, ülkeler için de, küresel düzeyde de ekonomik faaliyetler toplamı sıfır olan bir oyun değildir.
Eski zamanda, şimdi Başkan Trump’ın bütün dünyayı geri döndürmek istediği ve dünya iktisat tarihinde “merkantilizm” çağı olarak adlandırılan dönemlerde dünya çapında ekonomik oyunun toplamı sıfır bir oyun olduğuna inanılırdı. Bir ulusun kazancı, bir başka ulusun kaybetmesi anlamına gelir diye düşünülürdü.
Bu görüşün doğru olmadığını ortaya koyan insan modern kapitalizmin babası kabul edilen İskoçyalı iktisatçı ve düşünür Adam Smith oldu. Onun “Ulusların Zenginliği” adlı meşhur eseri tam da bunu anlatır: Dünya ekonomisi, toplamı sıfır olan bir oyun değildir; herkes aynı anda kazanabilir.
Nitekim kazanıyor da. Şimdi burada iktisat biliminin detaylarına girmeyeyim ama örneğin Türkiye dehşetengiz cari açıklar verdiği halde ekonomik büyümesini de sürdüren bir ülke. Hem kazandığımızdan çok harcayıp hem de ekonomik büyüme sağlamak bize özgü bir durum değil, dünyada pek çok ülke bizim gibi.
Kapitalizmin ileri aşamalarında yaşıyoruz; artık “karşılıklı bağımlılık” adı verilen ekonomik ilişkiler var. Geçenlerde mesela The Wall Street Journal gazetesi Başkan Trump’ı çok kızdırdı; çünkü gazete Trump’ın Kanada ve Meksika’ya koyacağı gümrük vergilerinin özellikle otomotiv alanında dönüp Amerika’yı vuracağını tam da bu karşılıklı bağımlılık ilkesinden hareketle çok güzel anlatan bir haber-analiz yayınladı. Trump gazete gibi düşünmüyordu, onları açıkça suçladı. Ama dün, Kanada ve Meksika için gümrük vergilerine otomotiv alanında bir istisna getirmekten de geri durmadı. Demek gazete haklıydı.
Ancak bu kısmi haklılık veya Trump’ın kendi haksızlığını görmüş olması, onun bütün dünyaya, bütün hayata toplamı sıfır olan bir oyun gibi bakmasına engel olmuyor. (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faize bakışı gibi biraz, aleyhte onca kanıta rağmen faizin enflasyonun bir sonucu değil tam tersine enflasyonu yaratan neden olduğunu düşünmeye devam ediyor Erdoğan da…)
Uluslar sadece ekonomide değil, siyasette de işbirliği yaptığında daha fazla kazanıyorlar; ama iş birliğinden vazgeçip her şeyi toplamı sıfır olan bir oyun gibi gördüklerinde hep birlikte kaybediyorlar.
Rusya örneğin kendisini uzun zamandır bir Batı kuşatması altında görüyor, bu kuşatmayı hayati bir tehdit kabul ediyor ve siyasetini buna göre belirliyor. Oysa bizim bildiğimiz kadarıyla hiç bir ülke Rusya’yı işgal etmek niyetinde değil. Ama Rusya bu işgal tehlikesinden öyle korkuyor ki, kendisi gitti Ukrayna’yı ve Gürcistan’ı işgal etti.
Bir an için hayal edin: Rusya böyle bir tehdit algısına sahip olmasaydı bugün nasıl bir dünyada yaşıyor olurduk?
Bu tehdit algısı, dünyaya ve hayattaki her şeye toplamı sıfır olan bir oyun gözüyle bakan bir lider yüzünden var. Rus halkına sorsanız, Batılı gibi olmaktan, Batıya açılabilmiş olmaktan çok mutluydular. Batıyı düşman gibi değil rol model gibi görüyorlardı, bence bıraksanız bugün de öyle görüyorlar.
Tersten bakalım; Ukrayna’nın da Rusya’yı tehdit olarak gördüğü bir dünyadayız. Onlar bu tehditten kurtulmak için Batı kurumlarına yanaşmak istediler. Onlar tehdidi gerçek olarak düşündükçe tehdidin gerçekliği sahiden arttı. Aynı şey Rusya için de geçerli. Rusya da Batıyı tehdit olarak gördükçe tehditin gerçekliği arttı.
Oysa rekabeti bu şekilde yapmak yerine daha işbirlikçi bir model tercih edilseydi, Putin öyle biri olsaydı, bugün sahiden çok farklı bir manzarada, herkesin birden kazandığı bir noktada olurduk. Şimdi hem Rusya kaybediyor, hem Ukrayna hem Batı.
Donald Trump da tam o dünyanın insanı. İşbirliğinin değil rekabetin dünyasından. Ülkesinin Avrupa savunmasına yaptığı katkının bir kayıp olduğunu düşünüyor; oysa değil, tam tersine Amerika’nın büyük kazancı buradan geldi onyıllar boyunca.
Toplamı sıfır olan oyunlar ve toplamı sıfırdan büyük olan oyunlar dediğim şeylerin tamamı, oldukça geniş bir alan olan oyunlar teorisi adlı bilimsel disiplinin konuları.
Bu disiplin, rasyonel aktörlerin kendi kazançlarını maksimize etmek için karşı tarafın düşüncelerini (bir sonraki hamlesini) tahmin etmeye yönelmelerinin ve her seferinde bir denge (Nash dengesi) bulmaya çalışmalarının araştırmasını yapan disiplin.
Her oyunu toplamı sıfır olan bir oyun gibi görmek, oyunlar teorisinin varsaydığı rasyonel aktörü dışarıda bırakıyor ve teori birden bire devreden çıkıyor.
Trump örneğin küreselleşmeye de bu sebeple karşı çıkıyor. Oysa yapılan araştırmalar, son 40 yılda yaşadığımız küreselleşmenin dünyaya iyi geldiğini gösteriyor. Dünyanın daha fazla işbirliği yapıp karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin artması anlamında küreselleşme döneminde, yani son 40 yılda dünya nüfusu ikiye katlanırken dünyanın ekonomik çıktısı dörde katlanmış.
Şimdi Trump bunu durdurmak istiyor, gidişi Amerika lehine çevirebileceğini düşünüyor.
Trump’ın varlığı bütün dünya çapında oyunu toplamın hep sıfır olduğu kabul edilen bir başka oyuna değiştirmiş durumda. Uyum sağlamak zorunda olduğumuz yeni dünya tam olarak bu.
Kazananın her şeyi aldığına ve alacağına inanılan, kazanmanın her şey kabul edildiği, rakiple işbirliğinin hayal bile edilmediği bir dünya.
Hepimize kolay gelsin.
***
(Not: Bu yazıyı geçen gün The New York Times’da okuduğum nefis bir yazıdan esinlenerek yazdım. Fırsatı olanlara o yazıyı okumalarını tavsiye ederim.)