Piccadilly ile Oxford Street arasında, Theatre District’in hemen yanı başında. Zahter deyince akla ilk gelen isim Esra Muslu olurdu.
Cesur, yaratıcı, titiz ve sevgiyle pişiren bir mutfak insanıydı.
Şimdi aramızda değil. Beklenmedik bir hızla ilerleyen bir hastalık, birkaç ay içinde onu bizden aldı.
Henüz çok gençti, üretkenliğinin ve hayal gücünün zirvesindeydi. Uluslararası çapta tanınan bir şefi, vizyoner bir girişimciyi ve her şeyden önce iyi bir insanı zamansız kaybettik.
Esra’nın ardından kalan en güçlü miraslardan biri, onun elleriyle ve ruhuyla kurduğu Zahter restoranı oldu. “Acaba Esra’sız nasıl olur” dedik. Merak ettik. Ve karar verip gittik; bir akşam yemeğinde gördük ki, Zahter dimdik ayakta. Yaşıyor, yaşatılıyor.
Lezzetiyle, misafirperverliğiyle, estetik anlayışıyla hâlâ Esra’nın nefesini taşıyor.
Zahter’in bugünlere dimdik ulaşmasında başından beri hep yanıbaşında olan kardeşi Yasemin Muslu Efe’nin büyük payı var.
Esra’nın ardından bayrağı devralan Yasemin, onun vizyonunu ve değerlerini sadakatle sürdürüyor, kendi damgasını vuruyor.
Yasemin, profesyonel yaşamını finans dünyasında geçirmiş güçlü bir iş kadını.
Üç Yıl Üst Üste Michelin Tavsiyesi
Bugün Zahter sadece bir restoran değil, yaşayan bir anıt, bir mutfak mabedi adeta.
2023, 2024 ve 2025 yıllarında art arda Michelin Rehberi’ne tavsiye edilen restoranlar arasında yer aldı.
Londra gibi gastronomik rekabetin zirvede olduğu bir şehirde, üst üste üç yıl boyunca aynı kaliteyi korumak başlı başına bir başarı öyküsü. Michelin rehberinde yer almak, yalnızca mutfağın kalitesiyle değil; servis, atmosfer, malzeme seçimi ve yaratıcılıkla da doğrudan ilgili.
Bu başarıda, Esra’nın kurduğu temelin yanı sıra Yasemin’in detaylara gösterdiği özenin ve son 20 yıldır Esra ile birlikte çalışmış olan Şef Fatih Akdoğan’ın mutfakta yakaladığı istikrarın büyük katkısı var.
Menüdeki Şiir Gibi Lezzetler
O gece tattıklarımız hâlâ damağımda…
•Bütün yapraklı enginar; taze otlar, chili biberi, bakla, bezelye ve yoğurtlu aioli eşliğinde.
•Ali Nazik; közlenmiş patlıcan üzerinde kuzu ve dana kıyması, Antep fıstığı, taze kekik ve nar taneleriyle.
•Tava böreği; beyaz peynir ve tel peynirli, baklava yufkasından yapılmış. Üzeri maydanoz, dereotu, nane ve narla süslenmiş.
Ama zirve noktası: Fransız brick yufkasından yapılan Antep fıstıklı baklava. Hafif, rafine ve zarif.
The Guardian gazetesinin ünlü yemek yazarı Jay Rayner bu özel tatlıyı övgüyle yazınca, ertesi gün restoranın önünde uzun bir baklava kuyruğu oluşmuş.
Bir de tesadüfen uğrayan Çinli bir influencer’ın Zahter’deki baharatlı ızgara bifteği paylaşmasının ardından, restoran günlerce Çinli misafirlerden başka kimseye hizmet veremez hale gelmiş.
Cumartesi sabahları da simit poğaça cay eşliğinde nefis bir kahvaltı sunduklarını öğrendim, deneyeceğim ilk fırsatta.
İstanbul’un Ruhu, Londra’nın Kalbinde
Zahter, Piccadilly ile Oxford Street arasında, Theatre District’in bir adım uzağında yer alıyor. Lokasyonu kadar içerideki ruh da dikkat çekici. Duvarlarda Anadolu motifleri, servislerde zarafet ve sade şıklık.
Menüdeki her yemeğin bir kökeni, bir duygusu var. Zahter, sadece karın doyurmuyor, kalbe de dokunuyor. Tam bir İstanbullu ruhu var, mesafeli Ingilizlere sıcak bir şekilde yansıtılan.
Çok takdir ettim; Zahter’i yöneten Yasemin, sadece bir restoranı değil, bir vizyonu ve duyguyu yaşatıyor.
Bu arada, dünyanın dört bir yanından gelen danışmanlık teklifleri, onların başarısının sadece mutfakta değil, marka yönetiminde de fark yarattığını gösteriyor.
Gurur duydum böyle bir mekânın Londra’da var olmasından. Gurur duydum, çıtanın bu kadar yüksek olduğu bir şehirde Türk mutfağının, Türk girişimciliğinin bu kadar zarif ve sağlam bir şekilde temsil edilmesinden.
Tavsiye ederim Zahter’e yolunuzu düşürmenizi.