Bütün ezberlerimizden kurtulmaya hazır mıyız? Tayyip Erdoğan da hazır mı?
10 Mayıs 2025

Eğer ümitler gerçekleşir ve sahiden PKK kendini feshedip silahlarını da bırakırsa, yani Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan’ın sloganıyla sahiden “Terörsüz Türkiye”ye geçilecekse, buna insan sadece sevinebilir. Amasız, fakatsız…

Şöyle düşünün: Türkiye Cumhuriyeti 100 yaşını yeni devirdi, 101’e doğru gidiyor. PKK’nın başlangıcını ister 1974 olarak alın, ister Siverek’te Bucak aşiretine karşı düzenlediği büyük saldırının yapıldığı 1978 olarak alın, ister devlete karşı silahlı ayaklanmayı başlattığı 1984 Eruh ve Şemdinli baskınları olarak alın; bu örgüt çok uzun zamandır var. Kabaca Cumhuriyet tarihinin yarısı boyunca.

Az önce Türkiye İstatistik Kurumu’nun 31 Aralık 2024 itibarıyla açıkladığı nüfus rakamlarından hesap yaptım; ülkemiz nüfusu 85 milyon 664 bin 944 ama bu nüfusun neredeyse yüzde 80’i, yani 67 milyon 739 bin 998’i 55 yaşın altında. Yani 1970’den sonra doğmuş.

Ben 1964 doğumluyum, yani yüzde 20’lik azınlıktayım ama benim için bile PKK’nın olmadığı, ayrılıkçı terörün olmadığı zamanlar hayal meyal. O yüzden şunu rahatça söyleyebiliriz: Türkiye’de yaşayan insanların yüzde 80’i PKK terörünün olmadığı, PKK ile mücadele edilmediği bir dönemi hiç bilmiyor. Yüzde 80’imiz barışı, daha doğrusu savaşın olmadığı bir hayatı hiç yaşamadı.

Çok basit bir örnek vereyim: İçimizden kaç kişi herhangi bir AVM’ye güvenlik kontrolu olmadan girdiğini hatırlıyor? Şehirlerimizin dört bir yanındaki kameralardan kaçımız rahatsız olmayı aklımıza getiriyoruz? Polisin yolda durdurup GBT sorgulaması yapmasını yadırgayanımız var mı?

Devletimiz ve siyaset kurumumuz 1984’ten beri PKK ile mücadele adı altında bir sürü şey yaptı, bu mücadele zaman zaman vahim insan hakları ihlalleriyle, gündelik basit özgürlüklerimizden yaptığımız fedakârlıklarla yürütüldü.

Bugün, herhangi bir Batı ülkesinde hayal edilemeyecek seviyede bir güvenlik devletinin içinde yaşıyoruz ve az önce sorduğum sorularda olduğu gibi, bu durumu öyle içselleştirmiş durumdayız ki, yadırgamıyoruz bile.

Havaalanına giderken arabamızın yavaşlayıp bir polis kontrol noktasından geçtiğini, bırakın uçağa binmeyi terminal binasına girmek için bile sıkı bir güvenlik olduğunu düşünmüyoruz bile.

Ve tabii bu güvenlik devletinin gündelik tartışmalarımızdan hiç eksik olmayan siyasi/sosyal yansımaları var. Selahattin Demirtaş, Osman Kavala veya Ayşe Barım neden hapiste? O güvenlik devleti, onların hapiste olmasını kolaylaştırıyor, hukukun esnetilmesini bazı kesimler için “meşru” kılıyor.

Bugün herkesin arkasından ağıtlar yaktığı Sırrı Süreyya Önder daha birkaç yıl önceye kadar neden Kandıra Cezaevindeydi? İstanbul’un iki dev ilçesi, Güneydoğu Anadolu’nun nice şehri, bugün CHP’nin miting yapacağı Van neden halkın seçtiği kişiler tarafından değil de bir takım devlet memurları tarafından yönetiliyor? Neden cezaevlerinde onbinlerce “terör hükümlüsü” var? Başka hangi ülkede bu kadar çok “terörist” var?

Ama işte diyorum ya, bu anormallikleri biz “normal” sanıyoruz; çünkü nüfusumuzun yüzde 80’i gerçek normali hiç bilmiyor. Bazılarımız gezmeye Avrupa’ya falan gittiğinde bu “normal”le karşılaşınca çok mutlu oluyor, bu mutluluğun sebebi Batıya özenmek değil, normalde yaşamadığını fark etmek ve normal diye bir şeyle tanışmak.

Şimdi bütün bu anormalliklerimizin kök sebebi eğer sahiden ortadan kalkacaksa buna sevinmeyeyim de ne yapayım?

Bu kök sebep ortadan kalktığında, kaçınılmaz olarak o anormallikler de tedricen ortadan kalkacak. Maalesef o irili ufaklı anormallikler aradan geçen zamanda hepimizin ezberi haline geldi.

Kürtçe duyduğunda yüzünü ekşitmekten Türk Hava Kuvvetleri’nin uçakları ülke sınırı içinde bir köyün yakınındaki sivillerin üstüne bomba yağdırdığında olayın adli bir soruşturma konusu bile olmamasına çoğunluğun ses çıkartmamasına kadar varan hayat davranışlarından söz ediyorum; veya İstanbul’da bir futbol maçının güvenle dağılmasını bekleyen polislerin uğradığı saldırıdan, onlacasının şehit edilmesine nüfusun bir bölümünün ses çıkarmamasından; iki intihar eylemcisinin gelip TUSAŞ’ın kapısında insanları rastgele öldürmesine ve başka böyle yüzlerce terör eylemine üzülmeyi bile düşünmemekten…

Bütün bu ezberlerimizden, kötü alışkanlıklarımızdan vazgeçmeye hazır mıyız?

Bizi çok uzun bir iyileşme süreci bekliyor.

Unutmayın, aramızdan pek çoğumuz bu ezberlerimizde direnecek, kötü alışkanlıklarını sürdürmeye devam etmek isteyecek. 40-50 yılda oluşmuş düzenin aynen devam etmesini arzulayacak, bu arzularını gerçekleştirmek için olmadık tahriklerde bulunacak, tekere çomak sokmak isteyecek. Buna da hazır olmalıyız.

ÇOK OKUNANLAR