Bazı ülkeler masada olur, bazıları menüde. Kimileri oyunu kurar, kimileri ise hiç davet edilmese ve dışlansa bile oyunu bozma kapasitesi vardır.
Türkiye, artık bu son kategoriye giriyor: oyuna alınmasa da sonucu değiştiren, dışlanmak istense de hesaba katılmadan adım atılamayan bir aktör haline geliyor, özellikler bölgemizde.
Bu dönüşüm yalnızca Dışişleri’nin geleneksel diplomatik reflekslerinin sonucu değil. Özellikle son beş yılda Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ekseninde inşa edilen yeni güvenlik mimarisi ve dış operasyon kapasitesi, Türkiye’nin görünmeyen ama sarsıcı bir nüfuz gücünü harekete geçirdi.
Savunmadan saldırıya, reaktiften proaktife geçiş, Türkiye’yi sahada görünmeyen ama sonucu belirleyen bir güç haline getirdi.
Eski MİT başkanının şimdi Dışişleri Bakanı olması da hem diplomasi hem istihbarati kabiliyetlerinin birleşmesi sonucunu veriyor, stratejik etkiyi arttırıyor.
Doğu Akdeniz: Yeni Oyun Kurma Şansı
2019’da kurulan Doğu Akdeniz Gaz Forumu (EMGF)’na Türkiye’nin dahil edilmemesi, aslında yeni dönemin habercisiydi. Bu karar, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, Mısır ve AB’nin öncülüğünde Ankara’yı bölgesel enerji ve jeostratejik denkleminin dışına itme girişimiydi. Kısa vadede başarılı gibi göründü; Türkiye yalnızlaştırıldı, projeler Türkiye karşıtlığı üzerinden inşa edildi.
Ancak bu dışlayıcı yaklaşımın bedeli ağır oldu:
•Türkiye’siz enerji projeleri risk algısı yükseldiği için yatırımcı bulmakta zorlandı,
•Jeopolitik kutuplaşma diplomasiyi kilitledi,
•Enerji güvenliği tartışması siyasallaşarak verimliliğini kaybetti, arama, boruhatlari ve LNG projeleri askıya alındı.
Gazze savaşının ve İran’ın bölgeden çıkartılmasının ardından bölgedeki kırılgan dengeler yeniden şekillenirken Türkiye artık davet edilmese de oyunun bir parçası değil, oyunun en etkili anahtarı haline geldi. Tüm gerginliklere rağmen İsrail’le sessiz diplomasi, Mısır’la normalleşme, Katar’ın arabuluculuk kapasitesi, Suriye’nin yeniden sahaya inmesi ve Avrupa’nın Rus gazına bağımlılığını azaltma çabaları… Tüm bu gelişmeler, Ankara’nın elini güçlendirdi, dahil edilmediği hiçbir formülün sürdürülebilir olmadığını gösteriyor.
İşte bu yeni enerji ve güvenlik denklemi Avrupa Birligi’ni yeniden düşünmeye itiyor; hatta bu yazıyı kaleme aldığım Rabat’ta Almanya destekli bir girişim çerçevesinde Türkiye’nin Akdeniz’deki her denkleme basil katılabileceğini konuşuyoruz kapalı toplantılarda.
Artık mesele, Türkiye’yi dışlamaya çalışmak değil, onu yapıcı bir aktör olarak merkeze alan yeni ve işlevsel bir düzen kurgulamak. Aksi taktirde Türkiye’nin bölge dışı Çin ve Rusya gibi aktörlerle kazan-kazan yeni ilişkiler geliştirmesi ve dahil olmadığı mevcut çabaları baltalaması ihtimal dışı değil.