8.8’lik depremde kendisini okyanusun ortasında buldu: Peki nasıl kurtuldu?
12 Temmuz 2025

Tarihin en büyük depremlerinden birinin yarattığı dev tsunami dalgası, onları evlerinde uyurken yakaladı. Afette her şeylerini kaybeden aile canlarını mucize eseri kurtardı. Peki hayatta kalmalarını sağlayan şey neydi?

Takvimler 27 Şubat 2010’u gösteriyordu. Pedro Niada, Şili’nin 600 kilometre açığında bulunan Robinson Crusoe Adası’ndan San Juan Bautista köyünde yapılan yaz sonu şenliklerinin yorgunluğunu henüz üzerinden atamamıştı.

Niada saat 04.30 sıralarında aniden uyandı. Sanki evinin yakınlarına bir göktaşı düşmüş, bütün binayı temelinden oynatmış ve havaya uçurmuş gibiydi. Niada, merdivenlerden aşağı iki basamak inip ayakları suya girdiğinde evin batmakta olduğunu anladı.

Olan bitene anlam veremiyordu. Elleriyle inşa ettiği 12 yataklı pansiyon El Pez Volador (Uçan Balık) yana mı yatmıştı? Neden dışarıdan şelale sesine benzer bir ses geliyordu?

Uyku mahmurluğuyla perdeyi aralayıp camdan dışarı bakan Niada, adanın evinden 90 metre uzakta olduğunu gördü. Niada o an gerçeği anladı. Dev bir dalga binayı olduğu yerden söküp Güney Pasifik Okyanusu’nun ortasına atmıştı.

Niada “Tsunaaaamiiii!” diye bağırdı.

Niada’nın Arjantinli eşi Fabiana Persia, 7 yaşındaki oğulları Dante ve 3 yaşındaki kızları Luz aynı yatakta uyuyordu. Persia gecenin köründe eşek şakası kaldıracak durumda olmadığından “Deli misin?” diye azarladı Niada’yı. Niada’nın çığlık çığlığa “Tsunami dalgası!” demesiyle Persia da durumun ciddiyetini anladı.

Yataktan kalkan kadın perdeyi açtı. Tam o sırada pencereye bir kano çarptı. O esnada ev batmaya devam ediyordu. Camdan dışarı bakan Niada ve Persia, girdabın içine çekilen balıkçı teknelerini, ağları ve evleri gördü. Denize sürüklenen insanların çığlıkları geceyi yarıp suyun sesini bastırıyordu.

Suyun altından tuhaf bir ışık yükseliyordu. Suyla temas ettiğinde ışığı yanan can yelekleri dipten yukarı doğru bir ışık huzmesi yayıyordu. Evlerden çıkan gaz tüpleri önce suyun üzerinde tıslıyor, boşaldıktan sonra da dibe çöküyordu.

O sırada El Pez Volador’da kalan misafirlerden biri harekete geçti. Matthew Westcott isimli bu adam, kısa süre önce boşanmış ve bir değişiklik olsun diye Juan Fernandez Adaları olarak bilinen bu takımadaya gelmişti. Denizcilik konusunda tecrübeli olan Westcott, olan biteni daha iyi görebilmek için bir pencereyi zorlayıp açtı ve birkaç dakika içinde bir kaçış planı yaptı.

45 metre ötede ufak bir balıkçı teknesi vardı ve evle aynı yöne doğru sürükleniyordu. Westcott Niada’ya, şansını deneyip molozların arasında yüzmeye çalışacağını söyledi. Teknenin kurtuluşları olabileceğini düşünüyordu.

Gerçekten de Westcott, 2 dakika sonra tekneye çıkmayı başarmıştı. Ardından Niada pencereye tırmandı ve Persia’da Luz’u kucağına vermesini istedi. Bir koluyla kızını bir başının üstünde tutup diğer koluyla tekneye yüzen Niada, bir yandan da suyun üzerindeki molozların kendilerine çarpacağından endişe ediyordu.

Kızını Westcott’a teslim ettikten sonra bu kez Dante’yi almak için eve döndü Niada. Ancak Persia, boynuna tutunmuş olan oğlunu bırakmaya niyetli değildi. Anneyle oğlu ayırabilecek bir güç yoktu. Bu nedenle üçü birlikte yüzdü tekneye. Elleriyle suda yüzen dal ve odun parçalarını temizleyip önlerini açmaya çalışan Niada, boğulan komşularının yardım çığlıklarını da duyuyordu.

Tekneye vardıklarında Persia, Dante’yi Westcott’a teslim etti. Ardından önce kendisi birkaç saniye sonra da Niada tekneye atladı. O anda tekne bir girdaba yakalanıp dönmeye başladı. Akıntı tekneyi yüksek bir dalganın üzerine taşıdı, dalga da tekneyi karaya attı.

“Hiçbir şey kalmamıştı”

Kayalarla kaplı bir sahildelerdi şimdi ve kısa süreliğine de olsa sudan uzaklaşmışlardı.

Ancak herkes donup kalmıştı. Ta ki Dante “Baba, şimdi, baba!” diyerek Niada’yı sarsana dek. Birkaç saniye içinde beşi de tekneden atlayıp denizden uzağa doğru koşmaya başladı. Sahilde bulunan ve hayatta kalanları sudan çıkarmaya çalışan bir grup, Niada ve ailesini görünce “Koşun! Koşun!” diye bağırmaya başladı.

Arkalarından yaklaşan yeni bir dalganın sesi geliyordu. Tsunamiye uykuda yakalandığı için çıplak ve yalınayak olan Niada, Dante’yi kucağına alıp yerdeki çivilere ve kırık camlara aldırmadan koşmaya başladı. Persia da Luz’u kucağına almış eşinin bir adım arkasından geliyordu. Yerler kayıyordu. Sahildekilerin de yardımıyla ilerleyip 100 metre tırmanmayı başardılar. O anda kıyıya büyük bir dalga daha vurdu.

The Guardian’a konuşan Niada “Tepede içinde birkaç parça eşya olan bir kulübemiz vardı. Oralar tsunami’den eklenmemişti. Çocukları giydirip uyuttuk. Biz hiç uyumadık. Sabah olup gün ağardığında olan biteni görebildik. Hiçbir şey kalmamıştı. O zaman insanların öldüğünü anladık” dedi.

Acil durum radyo ve telefon sistemleri devreye girince, Şili kıyılarında yüzlerce kilometrelik alanı etkileyen ve 525 kişinin ölümüne yol açan depremin haberi de geldi. Anakara 3 dakika boyunca sallanmıştı. Ancak San Juan Bautista adasının 700 sakini en ufak bir sarsıntı hissetmemişti.

Richter ölçeğine göre 8.8 büyüklüğündeki , bilinen en büyük altıncı deprem olarak tarihe geçti. Depremin etkisiyle oluşan güneydoğu yönlü dalgaları da adadakileri vurdu.

Dalganın hızının tam olarak ne kadar olduğunu kimse bilmiyor ancak dev dalganın 49 dakika içinde 600 kilometreden fazla alanı kapladığı biliniyor. Persia, tepeden sahile doğru baktığında gözlerine inanamadığını belirterek, “Atom bombası gibiydi. Evler tepenin yamacını kabuk gibi kaplamıştı” diye konuştu.

Adadaki tek köy yaşanmaz hale gelmişti. Her beş evden dördü yerle bir olmuştu. Polis karakolu, okul, mezarlık ve tüm devlet daireleri silinip gitmişti. Ada sakinlerinden 16’sı da dalgalar arasında kaybolmuştu. Herkesin birbirini tanıdığı köyde bu kayıp çok büyük bir yıkıma yol açtı.

Niada, ölenleri arama çalışmalarına katıldı. Cansız bedenler çoğu zaman parçalanmış, enkaza karışmış halde bulundu. Bazılarının kimlikleri ancak parmaklarındaki yüzüklerden ya da üstlerindeki giysi parçalarından tespit edilebildi. Dört kurbanın cesedi bulunamadı. Onlardan biri de Dante’nin arkadaşlarından biri olan 7 yaşındaki Puntito’ydu.

Niada ve Persia şok içindeydi. Nikahları 11 yıl önce burada, Cumberland Koyu’nda küçük bir teknede kıyılmıştı. Profesyonel bir dalgıcın oğlu olan Niada, adada hep hayalini kurduğu hayatı yaşıyordu. O da çocukluğundan itibaren hep dalgıç olmak istemişti. Gençken annesinin hediye ettiği su geçirmez fotoğraf makinesi sayesinde iki tutkusunu bir araya getirmişti.

Ailece neredeyse suyun altında yaşıyorlardı. 15 yıldır Daniel Defoe’nun ‘Robinson Crusoe’ romanına ilham olmuş bu adalarda turistleri ağırlıyorlardı. Ancak deniz 40 yaşındaki Niada’nın hayatını neredeyse tamamıyla yutmuştu.

10 gün sonra adadan ayrılan Niada şoku atlatabilmiş değildi. Dostlarını, iş yerini, evini kaybetmişti. Hiçbir şeyi kalmamıştı.

Depresyon ve travma sonrası stres bozukluğu teşhisi alan Niada, ilaç tedavisine başladı. Ancak ilaçlar uyumasını zorlaştırıyor, kafasını karıştırıyordu. Kâbuslar gören Niada, her gece evinin battığı hissiyle uyanıyordu.

Ev bulamayışları da Niada’nın depresyonunu güçlendiriyordu. Önce Niada’nın annesiyle, sonra babasıyla, ardından da Arjantin’de Persia’nın ailesiyle yaşadılar. Ancak hiçbir yer kendi evleri gibi olmuyordu. Nihayet bir arkadaşları, Şili’nin başkenti Santiago’da bulunan küçük apartman dairesini geçici olarak kullanmaları için aileye verince rahat bir nefes aldılar. Niada, “Kendi evimiz olması kaybettiğim hayatı yeniden kurmanın ilk adımıydı” dedi.

Niada yeniden dalmaya niyetleniyor ama farklı bir yere gitmek istiyordu. Şili’nin binlerce kilometre kuzeyinde okyanus dalışlarına başladı. Ekvador sahillerinde hayalet vatozlarının fotoğraflarını çekiyordu. Ancak nereye giderse gitsin eşini ya da çocuklarını ardında bırakmanın bir risk olduğunu düşünüyor, geri dönememekten korkuyordu.

Persia ise okyanusa dönmeye o kadar hevesli değildi. Penceresinden görülebilen denizi fazla yakın buluyor, ancak bir tepeye çıktığında uyuyabiliyordu.

Niada, adadaki balıkçı dostlarıyla birlikte bir deniz mahsulleri tedarik şirketi kurdu. Santiago çevresindeki restoranlara balık, , ahtapot satıyordu. Hayatında, ara sıra balıkları temizlerken elini kesmek dışında hiçbir tehlike yoktu.

Ama zamanla adalar Niada’yı çağırmaya başladı.             

15 yıl sonra geri döndü

Aralık 2024’te Juan Fernandez Adaları’na giden bir grup Alman dalgıcın deneyimli bir sualtı rehberi aradığını öğrendi. İşe ihtiyacı olan ve kaygılarıyla başa çıkabileceğini düşünen Niada, “Üzgündüm, geçmişe özlem duyuyordum ve gergindim” diye anlattı o sırada yaşadığı hisleri.

Niada, Cumberland Koyu’na geri döndüğünde ilk gördüğü şey kıyıda oynayan fok yavruları oldu. İhtiyaç duyduğu yumuşak inişi yaptığını düşünüyordu. Ancak dalış kıyafetlerini giyerken yerel polisten ve donanmasından bir grubun üniformalarıyla iskeleye geldiğini gördü. Nedenini sordu, aldığı cevapla şoke oldu: Tarih 27 Şubat’tı, tsunaminin 15’inci yıldönümüne denk gelmişti.

Niada, Alman dalgıçlardan ayrılıp kalabalığa doğru ilerlerken, merasimi yöneten din adamıyla göz göze geldi. Birbirlerini hemen tanımışlardı. Din adamı, “Pedro! Nasıl yani? Sen ne zaman geldin?” diye bağırdı ve Niada cevap vermeye fırsat bulamadan sarıldılar.

Gruptakilerden çoğu Niada’nın eski komşularıydı. Niada’nın 15 yıl sonra geri dönmesi herkesi çok sevindirmişti. Bazıları Niada’nın omzunda ağlarken bazıları da ağlayan Niada’ya omuz verdi. Biri eline taze çiçekler sıkıştırdı, Niada iskelede yapılan törene katıldı, hep birlikte denize çiçekler attılar.

ÇOK OKUNANLAR