İstanbul’da “PKK/KCK üyesi olmak” suçlamasıyla tutuklanan ve görevden uzaklaştırılan Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer’in tahliye edilmesinin ardından, İBB’ye yönelik “Kent Uzlaşısı” soruşturması kapsamında 23 Mart’ta tutuklanarak yerine kayyım atanan Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan da tahliye başvurusunda bulundu. Başvuruda, Ahmet Özer hakkında verilen tahliye kararına da atıfta bulunularak, Şahan’ın benzer dayanaklarla tutukluluğunun, ölçülülük ve orantılılık ilkeleriyle bağdaşmaz hale geldiği belirtildi.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne yönelik soruşturma kapsamında 19 Mart’ta gözaltına alınarak 23 Mart’ta tutuklanan ve yerine kayyım atanan Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan, tutukluluğuna itiraz etti. Şahan için, avukatları Hüseyin Ersöz ve Enes Ermaner tarafından İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na yeni bir tahliye başvurusu yapıldı. 18 Temmuz 2025 tarihli dilekçede, tutukluluğun süre açısından orantısız ve hukuki bakımdan dayanaksız olduğu belirtilirken, Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer hakkında verilen tahliye kararına da atıfta bulunuldu.
19 Mart 2025 tarihinde Resul Emrah Şahan’ın gözaltına alınmasıyla başlayan yargı sürecinde, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 2024 yerel seçimlerinde izlediği “Türkiye İttifakı” siyaseti, Şahan’ın tutuklanmasına, görevden alınmasına ve Şişli Belediyesi’ne kayyım atanmasına dayanak olarak gösteriliyor. İtiraz dilekçesinde CHP’nin, belediye meclislerinde ve belediye yönetiminde Cumhuriyetin olanaklarıyla demokratik siyaset içinde yer almış, hizmet etmek isteyen herkese siyasetin önünü açmak için ortaya koyduğu ve seçimlerde milletin rızasını alan “Türkiye İttifakı”nın kriminalize edilmek istendiği öne sürüldü.
Tutukluluğa itirazda, CHP’nin, Cumhuriyetin kurucu partisi olarak bir terör örgütü ile gizli bir ittifak içinde olması, akla yatkın olmayan bir durum olarak değerlendirilirken, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in 20 Mart 2025 günü Şişli Belediyesi önünde yaptığı konuşmada sarf ettiği, “Tüm Türkiye genelinde, AK Parti, İYİ Parti, MHP, DEM gibi partilerden gelip CHP listelerinden seçime girmeyi kabul eden ve güçlü bir temsil sağlayacağı düşünülen isimlerin aday gösterilmesi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin merkezi kararıyla gerçekleşmiştir” sözlerine atıfta bulunuldu.
Bu koşullarda sadece Resul Emrah Şahan’a değil, hiçbir CHP mensubuna, belediye meclislerinde çeşitli siyasi partilerden gelen insanları aday gösterdikleri için suç isnat edilmesinin, Türkiye’nin siyasi gerçekleriyle bağdaşmadığı, dilekçede detaylarıyla anlatıldı.
Buna ek olarak, Cumhuriyet Halk Partisi’nin aday belirleme süreçlerinin siyasi ve idari açıdan en iyi temsili sağlayacak şekilde parti yetkili organları tarafından yürütüldüğünden hareketle, dilekçede, Resul Emrah Şahan’ın “Türkiye İttifakı” açısından karar verici hiçbir parti organında yer almadığı da kaydedildi. Nitekim Şahan’a kolluk ve savcılık ifadelerinde “kent uzlaşısı” ve “HDK” bağlamında yalnızca “kent uzlaşısı ne anlama gelmektedir” yahut “siz bu şahısların terör örgütü ile iltisaklı olduğu yönünde herhangi bir bilgiye sahip miydiniz?” şeklinde oldukça genel nitelikte sorular sorulmakla yetinildiğine de dikkat çekildi.
“Demokrasi yargılanıyor”
Şişli Belediye Başkanı Resul Emrah Şahan’ın dört aydır tutuklu bulunduğunu hatırlatan avukatlar, Şişli halkının yüzde 70 oyla seçtiği bir belediye başkanının özgürlüğünden hukuksuzca mahrum bırakıldığını ve yargı kararlarının siyasi hesaplaşmaların aracı haline getirildiğini ifade etti.
Başvuruda, Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer hakkında verilen tahliye kararına da atıfta bulunularak, Şahan’ın benzer dayanaklarla tutukluluğunun, ölçülülük ve orantılılık ilkeleriyle bağdaşmaz hale geldiği belirtildi. Özer’in örgüt üyeliği suçlamasıyla aylarca tutuklu kalmasına dayanak gösterilen delillerin ne denli dayanaksız olduğunun ortaya çıktığı kaydedildi. Benzer dayanaklarla “örgüte yardım suçu” isnat edilerek tutuklu bulunan Şahan’ın özgürlüğünden mahrum bırakılmasının, hem olayın kendi iç tutarlılığına hem de Anayasa’nın 13. ve 19. maddeleri ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde güvence altına alınan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına aykırı olduğu hatırlatıldı.
İtiraz dilekçesinde, mahkemenin kararında “suçun ağırlığı” ve “ileride verilebilecek cezanın yüksekliği” gibi gerekçelerin yer almasının, masumiyet karinesine aykırı olduğu kaydedildi. Bu yaklaşımın tutuklamayı, cezaya dönüşmüş bir infaza çevirdiği ve bunun da AİHS ve Anayasa’ya açık bir aykırılık teşkil ettiği belirtildi.
Avukatlar, CMK 108. madde gereğince tutukluluk incelemelerinde şüpheli ve/veya müdafiinin dinlenmesi gerektiğini hatırlatarak, bu temel hakkın şimdiye kadarki tutukluluk incelemelerinin tamamında ihlal edildiğinin altını çizdiler. Şahan’ın sadece SEGBİS aracılığıyla ifadesinin alındığı, avukatlara ise bilgi verilmediği vurgulandı. Bu durumun hem Anayasa’nın 19. ve 36. maddelerine, hem de AİHS’in 5. ve 6. maddelerine açıkça aykırı olduğu ifade edildi.