AK Partili Metiner: Mazlum Abdi ve İlham Ahmed’le doğrudan ve açıktan görüşen ülke olmalıyız
08 Ağustos 2025

Eski AK Parti milletvekili ve Yeni Şafak yazarı Mehmet Metiner, Abdullah Öcalan’ın çağrısı sonrası PKK’nın silah bırakması sürecini ele aldığı yazısında PKK tehdidinin ortadan kalkması halinde Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Türkiye için tehdit unsuru olarak görülmesinin izah edilemeyeceğini belirterek, Ankara’nın Suriye politikasında “Türk-Kürt-Arap ittifakı” zemininde yeni bir yaklaşım geliştirmesi gerektiğini vurguladı. Metiner “Şam ile SDG entegrasyonunu adalete, eşitliğe, hakkaniyete ve kardeşliğe uygun ve kendi tarihsel misyonuna yakışır bir duruşla sağlayan bir politikanın sahibi olmalıdır. Mazlum Abdi ve İlham Ahmed’le bu çerçevede doğrudan ve açıktan görüşen ülke olmalıdır” dedi. 

Metiner şöyle yazdı:

“Ortada iki seçenek var:

1- PKK kendini feshedip silahlarını bıraktığında ve dahası Öcalan’ın 27 Şubat çağrısında öngördüğü şekilde kendini ‘devlet ve toplumla bütünleştiren’ bir yapıya dönüştürdüğünde sorun kökten çözülmüş olacaktır. SDG ve Suriye Kürtleri bu yeni paradigma temelinde yüzünü Türkiye’ye çevirdiğinde durum tamamen farklı bir zemine oturacak. Yani PKK tehdit unsuru olmaktan çıktıktan sonra SDG varlığını hâlâ Türkiye için tehdit unsuru olarak görmek, süreç açısından izahı zor bir tutumdur.

Bence PKK sözünü ettiğim çerçevede bütünüyle tehdit unsuru olmaktan çıktığında, hatta mobilize ettiği milyonlarca Kürdü Türkiye’nin gücüne dönüştürdüğünde, SDG’nin Suriye’deki varlığını Türkiye için tehdit unsuru olarak görüp oradaki ademimerkeziyetçi yapının yerle bir edilmesi gerektiğini savunmak, süreçteki samimiyetimizi ortadan kaldırır. Bize bu akılsızlığı tavsiye eden sabotajcıları kapı önüne koymak gayrı elzem.

2-PKK süreci bozan bir tutum içine girer ve silahlarını tekrar Türkiye düşmanlarının emelleri doğrultusunda kullanmaya kalkışırsa i, işte o zaman SDG Türkiye için bir tehdit unsuruna dönüşür. O vakit gereken neyse yapılır.

İkincisini asla temenni etmem.

Çünkü bu herkese kaybettirecek bir sürece evrilmek anlamına gelir.

Benim önerim:

SDG’nin sadece bölge Kürtleriyle değil Arap aşiretleriyle de ortaklaşarak talep ettikleri adem-i merkeziyetçi yönetim Suriye için gerekli ve geçerli tek birleştirici formüldür. Bu merkez-yerel yönetim ilişkisinin tanzimi, Suriye’nin toprak ve siyasi bütünlüğü için elzemdir. Bu yönetim etnik temelde değil idari temelde anlamlı bir birlikteliğin sembolü olur.

SDG ile Şam arasındaki entegrasyon görüşmelerinde Türkiye bu süreci herkese kazandıracak Türk-Kürt-Arap ittifakı çerçevesine oturan yeni bir birlikçi anlayışla inşa edici bir misyon üstlenmelidir.

Şam ile SDG entegrasyonunu adalete, eşitliğe, hakkaniyete ve kardeşliğe uygun ve kendi tarihsel misyonuna yakışır bir duruşla sağlayan bir politikanın sahibi olmalıdır.

Mazlum Abdi ve İlham Ahmed’le bu çerçevede doğrudan ve açıktan görüşen ülke olmalıdır.

Varsa Şam ile SDG arasında bir sorun bunun çözüm adresinin Batı başkentleri değil Ankara olduğunu göstermelidir.

Aksi takdirde sorun ABD, İngiltere ve Fransa’nın başkentlerinde çözülürse Türkiye’nin devre dışı bırakılma ihtimali artar.

Diyeceğim o ki Türkiye’nin Şam ve SDG politikalarını yeni paradigma ve süreç dolayısıyla yeniden gözden geçirmesi şart.

Akdi takdirde süreci sabote etmek isteyen malum güçlerin Suriye sahasında istedikleri gibi at oynatabilecekleri bir zemine kapı aralanmış olur ki bunun yol açacağı sonuçların pek de hayırlı olmayacağını söylemek için kâhin olmaya gerek yok.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

ÇOK OKUNANLAR