Cinsellikte bugün yaşanmakta olan dönüşümü anlayabilmek için 1960’larda yaşanan büyük değişimi çalışmak gerekiyor.
1960 ile başlayan o 10 yılda yaşananları açıklayacak en doğru kavram bence ‘cinsel ayaklanma’ydı. O ayaklanmanın ne olduğunu ve neden olduğunu anlamadan cinsellik hakkında tek bir şeyi anlamak bile bence mümkün değildir.
tabii gerçek , sözlük anlamıyla cinsel ayaklanma dönemin sonuna doğru 1968’de new york greenwich bölgesinde eşcinsellerin stone wall ayaklanmasıydı. eşcinsellere sonunda evlilik hakkının verilmesine giden mücadelenin gerçek başlama tarihi o ayaklanmanın olduğu gündür.
ama o 10 yıla damgasını vuran sadece eşcinsel hakları değildi. gerçi kadınlar lezbiyen hakları için o 68 ayaklanmasının içindeydiler ama daha da önemli gelişme önemin başında olduydu.
Modern kadına özellikle kendi benliğine, vücuduna sahip çıkmak ve cinsel konularda dönemine göre cesur diye nitelendirilen ama daha sonra norm haline gelen tavsiyeler veren Cosmopolitan dergisinin yayın yönetmeni Helen Gurley Bown’ın yazdığı ‘Sex and the Single Girl ‘ kitabı 1962 yılında piyasaya çıkınca ortalık tam anlamıyla yerinden oynadı.
Çünkü Brown bu kitabında kadının da erkek gibi kendi cinsel arzuları doğrultusunda serbestçe seks araması ve uygun kişiyi bulduğunda da cinsel ilişkilere girmesi gerektiğini anlatıyordu. Ayrıca Amerikan Food and Drug Administration 1960 yılında kadına hamile kalmasını önleyerek cinsel ilişkiye girmesini kolaylaştıran ‘HAP’a onay vermişti. Bu iki olayın bir araya gelmesi ile cinsler arası ilişkilerde bir devrimin olduğu ve ayrıca gerçek Amerikan feminizmin 1960 ile 1962 arasında başladığı da söylenir.
Ben bu tespite itiraz etmiyorum, Gurley-Brown gibi cesur kadınlara ve o hapı bulan bilim insanına tüm kalbimle destek de veriyorum.
Germaine Greer, Kate Millett, Gloria Steinem, Betty Friedan gibi feminist teorinin kurucu kraliçeleri diyebileceğimiz kadınların kitapları da bu iki olaydan sonra birbiri ardına geldiler. Bu da bir gerçektir.
Feminist teori içinde tartışmalar hala sürüyor, henüz daha cevaplanamamış birçok mesele de var ancak gelinen noktaya baktığımızda Gurley-Brown yaşasaydı şu anda vizyonunun gerçekleşmiş olduğunu görecekti.
cinselliği kontrol altına almaya çalışan her yönetim kendi toplumdaki insanlara cinselliğin bir nesnesi ve hedefi olması gerektiğini empoze etmişlerdir. bu sekste nesne ve hedef arayışı toplumsal cinsiyet zorlamasının vazgeçilmezleriydi.
toplumsal cinsiyet tanımına göre seksin nesnesi karşı cins olmalıydı ve hedefi de üremeydi.
1960’larda başlayan hala daha bir şekilde sürdürülen cinsel ayaklanma ise bu sekste nesne ve hedef arayışından kurtulmaktı.onlara göre seksin esnesi illa da karşı cins olmak zorunda değildi, hedef de üreme değil sadece haz almaktı.gördüğünüz gibi bu aslında son derece sert bir ideolojik savaşın alanıydı. ve toplumsal cinsiyet savunucuları bugün gelinen noktada bu savaşı hedefsiz ve nesnesiz seks ayaklanmacılarına karşı kaybetmek durumundalar.