Rasyonel akılla bu Türkiye’yi anlamaya çalışmanın yarattığı feci yorgunluk
09 Ekim 2025

İngiliz yazar Sir Arthur Conan Doyle’un ölümsüz karakteri Sherlock Holmes’un karşısına gelen cinayet vakalarını çözmekte kullandığı bir yöntem var.

Bu yönteme “tümden gelim” (deductive) adını veriyoruz. Holmes, vakaya gittiğinde bütün detayları özenle gözler, kendince bunlardan çıkarımda bulunur, sonuçlara ulaşır. Sonra da bu sonuçları teker teker elemeye başlar. Olası bütün sonuçlardan imkansız olanları eleyip geriye sadece bir tane olası sonuç kalınca da, cinayeti çözmüş olur.

Tümden gelim, yaygın bir akıl yürütme biçimidir ama çok dikkatli kullanılmalıdır. Bazı “tüm”ler bizi fena halde yanıltır. Çünkü akıl yürütme sonunda elde ettiğimiz sonucun doğru olabilmesi için başlangıçtaki hareket noktamızın da doğru olması gerekir.

Örneğin, “Bütün Karadenizliler mavi gözlüdür, Nazım Hikmet de mavi gözlüydü, o halde Nazım Hikmet Karadenizlidir” dediğinizde fena halde yanılmış olursunuz. Bütün Karadenizlilerin mavi gözlü olduğunu bilemezsiniz, bilseniz de mesela Danimarkalıların içinde de çok sayıda mavi gözlü bulunduğu gerçeğini gözardı etmiş olursunuz.

Hepimiz lise derslerimizden hatırlıyoruz, bir diğer akıl yürütme yöntemimiz de “tüme varım” (induction). Burada da minik parçalardan, onlar hakkında yaptığımız gözlemlerden hareketle bütüne ulaşmaya çalışırız. Deneysel bilim bu yöntemi kullanır.

Ama bu yöntem de çok dikkatli kullanılmalıdır; yoksa bizi fena halde yanılgıya götürür. Çünkü tüme varım yönteminde her seferinde varsayımsal genellemeler yaparız. Başlangıçtaki o varsayımımız yeterince sağlam değilse ulaştığımız sonuç da sağlam olmaz. Ayrıca tüme varımın ulaştığı sonuçlar hiçbir zaman tamamen doğru olmaz, hep bir şüphe payı vardır.

“Tarihin başından beri güneş doğudan doğuyor, batıdan batıyor, o halde yarın sabah da doğudan doğacak” cümlesi doğru bir tüme varım örneği olmakla birlikte, aslında yarın sabah güneşin yeniden doğacağını ve doğudan yükseleceğini yüzde 100 garanti altına alan hiçbir şeyin olmadığını bilelim. Minicik de olsa güneşin doğmama ihtimali her zaman var.

Ama bir de toptan yanlış, toptan bizi saçmalığa ulaştıran tüme varım örnekleri var. Mesela, “Ahmet Adanalıdır. Adanalılar çok içki içer, şiddete ve küfürlü konuşmaya eğilimdir. O halde Ahmet de çok içki içer, şiddete başvurur, küfür eder” cümlesi saçma derecede yanlıştır.

Son derece dikkatli ve özenli kullanılması gereken bu iki akıl yürütme biçimi herkes tarafından aynı özenle kullanılmaz. Bütün dünyada bu böyledir, ülkemizde de böyle.

Bu köşede iç ve dış politika ile ekonomi hakkında her gün ahkam kesen biri olarak hem tümden gelim hem tüme varım yöntemlerini ister istemez kullanıyorum, kullanırken özenli olmaya çalışıyorum ama hatasız olduğumu söyleyemem. Fakat yine de, başka pek çok kişiye göre bu yöntemleri daha fazla özenli kullandığımı iddia ediyorum.

Bu yaptığım, bence basitçe ele aldığım konuları rasyonel okumaya çalışmak.

Yalnız problem şu, benim ve pek çok kişinin ülkemizde yaşananları “rasyonel” olmaya çalışarak okuma gayreti ile ülkede yaşananları bize yaşatanların kendi “rasyonel” okumaları veya eylemleri arasında sık sık büyük mesafeler oluyor.

Tabii yer yer ülkeyi yönetenlerin eylem ve söylemlerinin “irrasyonel”e, yani akıl dışına çıktığı oluyor. Bunun en çarpıcı örneği mesela Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankasına zorla faizleri indirtmesiydi.

Yanlış bir tümden gelim kullanıyor, “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” diyordu. Bu yanlış akıl yürütmenin cezasını hep birlikte yıllardır çekiyoruz.

Ama bu demek değil ki Tayyip Erdoğan’ın bütün akıl yürütmeleri yanlıştır. Erdoğan’ı eleştirenlerin bir bölümü hiç düşünmeden bu tüme varımı yapıyor, “Faiz konusunda yanlış akıl yürüten Erdoğan’ın bütün akıl yürütmeleri yanlıştır” sonucuna varıyor. Bence bu sonuca varamayız.

Ama yine de, örneğin Osman Kavala’nın, Selahattin Demirtaş’ın, şimdilerde Ayşe Barım’ın, daha dün 19 kişinin başına gelenlerin “rasyonel”ini bir türlü bulamıyoruz. Bu insanların (ve onlar gibi başka pek çok kişinin) başına gelenin rasyonel açıklamasını yapamayınca, başlıyoruz boşlukları kendi varsayımlarımızla doldurmaya. Ve yaptığımız her varsayım bizi biraz daha yanlışa sürüklüyor.

Çünkü her şeyin bir rasyonel açıklaması olması gerektiğini düşünüyoruz. Oysa bazen de yok işte.

Ekrem İmamoğlu ve onunla birlikte onlarca kişinin başına gelenlere bakın. Seçime daha bunca zaman varken İmamoğlu’na yapılanlar rasyonel değil. Öyle olmadığı için de, onu hapse atanların arzu ettiğini varsaydığımız sonucun tam tersi ortaya çıktı, İmamoğlu daha da yıldızlaştı, halkın gözünde daha büyük bir sembol haline geldi.

Daha fenası, İmamoğlu’na yapılanlar feci bir sonuca daha yol açtı: Zaten çok düşük seviyede olan yargıya güven ve inanç dibe vurdu.

Üstelik bu yaşananlar Tayyip Erdoğan iktidarının gücünü de arttırmadı, aksine derinden sarstı. Erdoğan 19 Marttan beri savunmada, o günden beri içinde İmamoğlu’nun doğrudan veya dolaylı olarak geçmediği tek bir konuşma bile yapmadı. İmamoğlu gündeminin dışına çıkamıyor, kendi pozitif gündemini ortaya koyamıyor, sürekli patinaj halinde.

Ben de buradan şu sonucu çıkarıyorum: Demek ki Tayyip Erdoğan, tüme varım ve tümden gelim yöntemlerini yeterince özenli, kendini her seferinde sorgulayarak, kendi başlangıç varsayımlarının doğruluğundan sürekli şüphe duyarak uygulamıyor.

Kendisine ait bir gerçeklik dünyası var, varsayımları hep o dünyadan hareketle ortaya konuyor. Ama o gerçeğin ülkenin geri kalanın gerçeğiyle bağı çoğu zaman çok zayıf. O yüzden de yanlışa ve yanılgıya sürükleniyor sık sık.

Bana soracak olursanız Tayyip Erdoğan’ın en temel yanılgısı, araç ile amacı karıştırmasından kaynaklanıyor.

Amacı, hiç kuşkusuz ülkeyi iyi yönetmek, hepimizin refahını, huzurunu ve gündelik hayatta hissettiğimiz güveni arttırmak olmalı. Bir zamanlar beğensek de beğenmesek de öyleydi.

Bu amacına ulaşmak için elindeki araç ise seçimleri kazanmak, yönetimde kalmaya devam etmek, yönetirken de hepimiz için yönetmekti.

Oysa bir süreden beri bu araç Tayyip Erdoğan için amaca dönüşmüş durumda. Amacı iyi yönetmek, refahı ve huzuru arttırmak değil, seçimi kazanmak ve yönetmeye devam etmek artık.

O yüzden de sık sık yaptıklarına rasyonel açıklamalar bulmakta zorlanıyoruz. Bulacağız diye yoruluyoruz.

Bütün yorgunluğumuzun sebebi bence bu: Erdoğan’ın rasyoneli ile olması gereken rasyonel arasında artık çok büyük bir mesafe var.

ÇOK OKUNANLAR