Yeniliğin geleceği yeni teknolojiler keşfetmekle ilgili değil; ‘merakı kurumsallaştırmakla’ ilgilidir. Son 2 yıldır neredeyse her toplantı ve buluşmanın ana konusu haline gelen yapay zekâyı biz de Girişimci Kurumlar Platformu olarak inovasyon ve girişimcilik başlığı altında konuşmasak olmazdı.
Geçen hafta yılın ilk buluşmasını, inovasyon ve girişimcilik liderleriyle birlikte yaptık ve Core Strateji kurucularından Jason Lou’dan kurumların ‘yapay zekâ’ olgunluk seviyelerini anlatmasını istedik. Jason, bireylerin şirketlerden çok daha ileride olduklarını; kurumların ise hâlâ yapay zekâyla uzaktan “flört” ettiklerini anlattı.
Şirketlerden katılan arkadaşlar, büyük kurumların ve grupların yapay zekâ kullanımını tamamen yasakladıklarını bile söyledi. Ama iki saatlik buluşmanın benim için en önemli anı, Jason’un kapanış sayfasında yazılı olan; “merakı kurumsallaştırmak” ifadesi oldu.
“Neden bizden inovasyon çıkmıyor?”
Bu cümleyi okuyan odadaki herkes, yerçekimini bulmuş gibi telefonlarına sarılıp sayfanın fotoğrafını çekti.Bu ifade; yaklaşık iki saat tartıştığımız ve muhtemelen daha uzun yıllar tartışacağımız şu sorulara tek bir cümleyle yanıt vermiş oldu:
“Neden bizden inovasyon çıkmıyor?
Krizlerde neden önce inovasyon departmanları kapanıyor?
İşten çıkarmalar neden oradan başlıyor?
Kurumlar neden hızlı hareket edemiyor?
Neden iyi yetenek çekemiyor?
Veeee yapay zekâ neden şirketleri korkutuyor?”
Çünkü kurumlar merak konusuna gereken önemi vermiyor!
Ellerindekinin yeterli geldiğini düşünüyor, hem birinci hem sonuncu ‘biz zaten iyiyiz diyor, yerini ve kârını korumak için her yolun mübah olduğuna inanıyor (aslında bunun da tek cevabı yine merak olmalı). Rekabeti sevmiyorlar, yeniliğe harcanan parayı sokağa atılmış para gibi görüyorlar. Sonuçları görmek için sabırları yok; beklemek onlara göre zaman kaybı.
Ülke olarak en büyük özelliğimizin “kestirme yol bulmak” olduğunu düşünüyor ve buna “pratiklik” diyoruz. Oysa bu milli refleksimizle övündüğümüz bir dönemde, meraktan beslenen, sonuçlarını uzun vadede alacağımız işlere destek olmak ve inanmak çok zor.
Çalışanlar, yapay zekâ konusunda şirketlerinden çok daha önde. Bazı kurumların çalışanları, yapay zekâ sayesinde üretim ve lojistikte ciddi çözümler üretmeye ve sonuç almaya başlamış bile. Yapay zeka ile birlikte halka açık bilgi ve verilerin üstüne, senin sağladığın ek bilgilerle kimsenin aklına gelmeyen yeni yollar ve stratejiler bulunabiliyor.
Yapay zekâ tabanlı “Strateji Ajanı” adlı çalışmada Core Strateji ekibi, yapay zekâyı ekiple birlikte çalışan bir araç olarak tasarlamış ve sistem tıkır tıkır işlemiş. AI’ ı masada bir koltukta ekip üyesi gibi konumlamış.Yani ne sen onu yönetiyorsun ne de yönetimi tamamen ona bırakıyorsun. Birlikte düşünüyor, birlikte üretiyorsun.
Patronları ve kurumları silkelemenin en iyi yolu bu olabilir
Görünüşe göre en ideal model bu — ve iyi sonuçlar da böyle geliyor. Yapay zekâyla ilgileniyorum ama uzmanı değilim. Fakat ‘merak’ konusu her zaman ilgimi çekmiştir. “Merakı kurumsallaştırmak” cümlesi bana o kadar iyi geldi ki… Hem toplantı sonrası Jason’a, hem de akşam karşılaştığım “Merak Listesi” adlı podcastin yapımcısı, merak uzmanı Çağrı Küpeli’ye aynı şeyi söyledim:
“Meraklı kurum nasıl olunur?” eğitimleri ve konuşmaları yapın. Siz yapmazsanız da ben yaparım. Patronları ve kurumları silkelemenin en iyi yolu bu olabilir. Yani hem çalışanların meraklarını körüklemekten hem de merakı yapılaştırmaktan bahsediyorum. Merak önce kişilerden gelir; körüklerseniz büyür ve yeni ürünlere, markalara, işlere dönüşür. Zor zamanlarda şirketi büyütür, krizden çıkarır. Kesin bilgi.
Ama işte sorun da burada başlıyor. Her seferinde kanıtlanmamış tam güvenilir olmayan, özellikle bilişim teknolojisi alanındaki konular — her türlü yenilik ve sistem değişikliği dahil — bir korku bulutuyla yasaklanıyor. Böylece birçok şirket yenilikleri araştırmak, keşfetmek yerine kurallarla ve limitlerle önünü kesiyor.
Merak biraz da “rahat battı” demek
Peki, merak kurumsallaşır mı? Ya da meraklı kurum nasıl olunur? Meraklı kurumların diğerlerinden farkı nedir? Bu sorulara sizin yorumlarınız ne olur, gerçekten merak ediyorum. Merak biraz da “rahat battı” demek. Kalıbına sığmayanların daha yenilikçi ve maceracı olduğunu biliyoruz, dinliyoruz.
Meraklılar olmasaydı bugün hâlâ tek kıtada yaşayıp tarımla uğraşan, çok daha basit hayatlar yaşıyor olurduk.Gerçi bu da kulağıma o kadar kötü gelmedi.Rahat Battı podcast’inde, herkesin yaptığının tersine cesur adımlar atıp yapılmayanı yapan cesur ve meraklı insanlarla konuşuyorum. Ve onlardan çok şey öğrenmeye devam ediyorum.
Geçtiğimiz hafta Rahat Battı konuğum, hukuk okuyup üzerine iki yüksek lisans yapan ama bugün bambaşka alanlardaki çalışmalarıyla tanıdığımız — benim “modern zaman düşünürü ve gezgini” olarak tanımladığım — Damla Tantekin’di. Son cümleyi Sevgili Damla’dan alıntıyla bitireyim:
“Geride bırakacağın miras tek bir şeyden ibaret değildir. O, dokunduğun her yaşamda, etkilediğin ya da etkilemediğin her insanda; destek olduğun ya da incittiğin herkesin hikâyesinde yaşar. Asıl mirasın budur.”

