Türklerin tarih sahnesindeki yolculuğu, tek bir dine, tek bir kimliğe veya tek bir coğrafyaya sığmayacak kadar zengin.
Bugün dünya genelinde yaklaşık 250 milyon Türk kökenli insan yaşıyor. Çoğunluğu Müslüman – kimi Sünni, kimi Şii, kimi Alevi – ama İslam, bu uzun yolculuğun yalnızca son bin yılına damgasını vurdu. Ondan önce Tengricilik, Şamanizm, Budizm, Maniheizm, Animizm, Totemizm, Hristiyanlık ve Yahudilik de Türk inanç haritasında yer aldı.
Bu çeşitlilik, hem tarihî derinliğimizi hem de kültürel esnekliğimizi gösteriyor. Fakat modern dünyada bu çok dinli geçmişi çoğu zaman unutuyoruz. Oysa bu zenginlik, küresel jeopolitikada ve ekonomide benzersiz bir yumuşak güç potansiyeline dönüşebilir.
İslam Öncesi Kökler: Gök Tengri’den Şaman Davullarına
Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam’dan asırlar önce, Türklerin büyük bölümü Tengricilik inancına sahipti. Gökyüzü Tanrısı’na, Güneş’e, Ay’a, Yer-Su’ya ve atalara duyulan saygı; doğayla uyumlu, ekolojik bir yaşam anlayışını da beraberinde getiriyordu. Şamanizm ise bu inancın ritüel yönünü besliyor, toplumsal ve siyasi hayatın merkezinde yer alıyordu.
Tengrici ve Şamanist gelenekler, İslamiyet’in kabulünden sonra bile devlet yönetiminden aile hayatına kadar birçok alanda etkisini sürdürdü. Hatta bugün hâlâ Orta Asya’da, Sibirya’da ve Balkanlar’da bu geleneklerin izleri görülebiliyor.
Türklerin İslam’la Buluşması
Türklerin İslam’la teması, 8. yüzyılda Emevîlerin Orta Asya’ya ilerleyişiyle başladı. İlk karşılaşmalar çoğu zaman kanlı oldu; Kuteybe bin Müslim’in seferleri ve Talas Savaşı (751) gibi dönüm noktaları, hem çatışma hem etkileşim yarattı. Talas, İpek Yolu’ndaki güç dengelerini değiştirirken, Türklerin İslam’a geçiş sürecini hızlandırdı.
Ancak bu dönüşüm tek seferde gerçekleşmedi. Türklerin önemli bir kısmı Hristiyan, Yahudi veya eski inançlarını koruyan topluluklar olarak kaldı.
Farklı İnançların Türk Dünyasındaki İzleri
•Gagavuzlar: Ortodoks Hristiyan kökenli Türkler. Moldova’da özerk bölge statüsüne sahipler, Türkiye ile tarihî bağları güçlü. İstanbul Türkçesine yakın bir dil konuşuyorlar.
•Karamanlılar: Anadolu’nun Hristiyan Türkleri. Lozan Mübadelesi ile Yunanistan’a gönderildiler; orada “Türk tohumu” olarak damgalandılar.
•Çuvaslar: Rusya Federasyonu içinde yaşayan Ortodoks Türkler. Dillerinde eski Türkçe, Moğolca ve İbranice izleri var.
•Yakutlar: Sibirya’da yaşayan, Ortodoks inancı ile Şamanist gelenekleri birleştiren Türkler. Kızılderililerle genetik ve kültürel bağları olduğu düşünülüyor.
•Hazarlar: 8. yüzyılda Yahudiliği devlet dini olarak benimseyen tek Türk toplumu. Bugünkü Karay Türkleri, bu mirasın taşıyıcıları.
Birlik İçin Din Değil, Kimlik ve Kültür
Modern Türkiye’de, “Türk kimliği” çoğunlukla İslam ile özdeşleştirildi. Ancak bu yaklaşım, Hristiyan, Yahudi, Budist, Tengrist veya ateist Türkleri dışlayabiliyor. Oysa tarih bize şunu öğretiyor: Türk olmak, tek bir dine indirgenemeyecek kadar geniş bir şemsiye.
Türk dünyasının kültürel ve siyasi birlik potansiyeli, ancak din eksenli ayrımları bir kenara bırakıp, ortak tarih, dil, kültür ve ekonomik çıkarlar üzerine inşa edilebilir.
Yumuşak Güç Potansiyeli
Çin Seddi’nden Adriyatik kıyılarına kadar uzanan geniş coğrafyada, farklı dinlere mensup Türk toplulukları yaşıyor. Bu ağ, doğru yönetildiğinde;
•Diplomaside bölgesel barış inisiyatifleri,
•Ekonomide ticaret köprüleri, enerji koridorları,
•Kültürde turizm ve ortak miras projeleri için dev bir kaldıraç olabilir.
Tıpkı iş dünyasında markaların geçmiş mirasını doğru yönetmesi gibi, Türk dünyasının da bu tarihî çeşitliliği stratejik bir avantaja dönüştürmesi gerekiyor.
Geçmişin Renkleri, Geleceğin Gücü
Türklerin tarihi, tek renkli bir tablo değil; çok dilli, çok inançlı, çok kültürlü bir mozaik. Bu mozaik, çatışma değil dayanışma kaynağı olmalı.
Eğer geçmişin dini ve mezhepsel önyargılarını aşabilirsek, 250 milyonluk Türk dünyası, küresel sistemde benzersiz bir yumuşak güç merkezi olabilir. Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Tengrist ya da inançsız fark etmez; hepimiz aynı tarihî kökün dallarıyız.
Ve ancak birlikte büyüyebiliriz.