Baby Boomer kuşağı olarak büyüdük biz…
Daktilo sesinden e-posta bildirimine, haftalık izin gününden “home office” kavramına uzanan bir yolculuğun tanıklarıyız.
Bizim için işe başlamak, kök salmak gibiydi.
Üç ayda bir çiçek saksısını değiştirir gibi iş değiştirmek, aklımızdan bile geçmezdi.
CV’deki Kaygan Zemin
İşe alım yaparken önüme gelen CV’lerde 3 ay burada, 5 ay orada çalışılmış…
Ne kadar tarafsız olmaya çalışsam da alt beynim o veriyi hemen kaydediyor:
“Kaygan zemin, dikkat et.”
Bizim kuşakta “çabuk sıkılmak” diye bir şey yoktu.
Sıkılsan da kalırdın, öğrenirdin, tecrübe biriktirirdin.
Şimdi ise bazen tecrübe değil, anı biriktirme ön planda gibi.
Hizmet Sektöründe Gerçek Dinamikler
Her sektörün farklı dinamikleri var.
Hizmet sektöründe mesailer öne çekilebilir, bazen uzayabilir.
Bu benim de her zaman keyifle tercih ettiğim bir durum değil, ama işin doğasında olağan.
Yine de bazen şunu görüyorum: Görev tanımının dışında kalan en küçük şey bile “benim işim değil” diye düşünülüyor.
Mesela yere düşen bir kâğıdı almadan geçmek…
Veya iş arkadaşının yoğunluktan öğle yemeğini yiyemediğini fark edip, “Gel sen bir 10 dakika dinlen, ben yerine bakarım” dememek…
Bizim nesil bunları iş değil, jest olarak görür.
Ama yeni nesilde bazen bu jestler bile “fazla mesai” gibi algılanıyor.
Aidiyet Duygusu Meselesi
Ve en çok şaşırdığım şeylerden biri: Aidiyet duygusunun eksikliği.
Bizim nesilde çalıştığın yere bağlılık, adeta bir aile bağı gibiydi.
Kuruma zarar gelmesin, müşteriler memnun olsun, ekip huzurlu olsun diye kendi zamanımızdan, bazen konforumuzdan ödün verirdik.
Yeni nesilde ise bu bağın çok daha zayıf olduğunu görüyorum.
“Benim işim biter, çıkarım” mantığı, ne yazık ki ekip ruhunu yarıda bırakıyor.
Bunu defalarca deneyimledim ve her seferinde hâlâ şaşırıyorum.
Bizim için çalıştığın yere sahip çıkmak, sadece iş tanımına değil, insan ilişkilerine de dahildi.
Kuşaklar Arası Tatlı Çatışma
Oğlum, yeğenim ve erkek kardeşim bu konularda bana sık sık takılıyorlar:
“Anne/teyze/abla, siz Baby Boomer’lar hep çalışmaya gönüllüsünüz, biz ise yaşamaya.”
Onlara göre ben hâlâ eski moda düşünüyorum:
“İşe önce uyum sağlarsın, sonra hayatını ayarlarsın.”
Onlar ise:
“Hayatına önce uyum sağlayacak işi bulursun.”
Bazen bu tatlı atışmalar gülüşerek bitiyor, bazen de “Tamam, tamam biz farklıyız” diyerek konuyu kapatıyoruz.
Ama şunu biliyorum: Kuşak farkı ne olursa olsun, iş hayatında empati, işbirliği ve aidiyet hâlâ altın değerinde.
Son Söz
Bizim Baby Boomer kodlarımız, hâlâ “birlikte iş bitirme” ve “çalıştığın yere sahip çıkma” üzerine yazılmış.
Hizmet sektöründe mesai saatleri esneyebilir, görev tanımının dışında jestler yapılabilir.
Ve evet, aidiyet duygusu bizim için hâlâ çok kıymetli.
Belki bir gün, yeni nesil de yere düşen o kâğıdı eğilip almanın, aslında sadece bir kâğıt değil; ekip ruhunun simgesi olduğunu görecek.