Aslında bu meseleyi hiç uzatmayıp ‘Özkök kafayı sonunda tamamen yedi’ diyerek özetleyerek hemen bitirebilirdim. Bunca lafa gerek olmayabilirdi yani!
Ama o cümledeki ‘sonunda’ kelimesi olukça sorunlu olacaktı. çünkü onun kafayı yeme süreci katiyen bitemiyor, ben tam işte bu beklenen son olabilir arttık onu ‘cinayet işleyecek kadar delirmiş insanlar koğuşuna kapayıp kilit anahtarını da eşi Tansu Özkök’e istediği zaman kapıyı açsına diye verebiliriz’ diye düşünmüştüm(Tansu’nun bunu istemesi bence imkansız olacağından toplumsal tehditin aramıza geri dönüşü ebediyen engellenir diyordum)
Ama adamın kafayı yeme süreci bir türlü bitemiyor o hemen her gün kendini aşarak düzeyi daha üste çekiyor.
***
Dediğim gibi sürecin ne zaman biteceğini bilmesem de ne zaman başladığını iyi biliyorum.
Hürriyet’teki yazı işleri toplantısına bir gün geldiğinde, Özkök oldukça heyecanlı gözüküyordu. ‘Bilin bakalım dün ne yaptım. ilk defa halkın arasına karıştım ve onların nasıl yaşadığı konusunda çok faydalı bilgiler edindim. bundan sonra manşetlerimizde bu bilgilerle halkın duygularını daha iyi yansıtabiliriz’ dedi.
***
edindiği halka ilgili yeni bilgiler arasında onların önemli bölümünün Nişantaşı ve Etiler’de oturduğu, çocuklarının düğünlerini Çırağan’da yaptıkları, alışveriş için İstinye Park’ı tercih ettikleri, bir çoğunun akşam yemeklerinde vongole linguine yedikleri, içecek tercihlerinin ise fransız şarapları olduğu gibi konular vardı.
Ben tam o anda bundan sonra Hürriyet’te çalışmak çok daha zevkli olacak, çünkü halka yaklaşıyoruz diyerek halktan daha da kopacaktık ve bence medyada gerçek başarının formulü de buydu diye düşündüm.
***
daha sonra kendi deyimiyle halkın arasına karışıma işini nasıl yaptığını araştırdım.
şöyle olmuş iş; zengin arkadaşının helikopteri ile istanbul üzerinde bir süre dolaşmış.
ve zengin insanların canı sıkıldığında arada halkı görmek için helikopterlerinde, uçaklarında bulundurdukları teleskop ile gündelik yaşamı yukardan 2 bin metreden izlemiş. Pilot sadece patronundan alışık olduğu semtler üzerinde dolaştığından sadece Fenerbahçe stadyumu civarı, Nişantaşı, Ortaköy, Etiler ve Kadıköy’ün bağdat caddesi boyunca uçmuşlar ve Özkök halk hakkında yeni bilgileri oralardan toparlamış.
***
bu Özkök’ün halktan ilk radikal kopuşuydu.
ikincisini de önceki gün yaşadık.
Ben gündemden oldukça kopuk yazılar yazarım ve bununla da övünürüm.
ancak Özkök önceki gün türkiye gündeminden öylesine bir koptu ki, öyle gündeme yabancılaştı ki buna ben bile pes demek zorunda kaldım.
yazısının konusu zengin düğünlerinde yağmur yağmasını önlemek için başvurulabilecek büyücülerdi.
milletin yağmursuzluktan anası ağlamışken o zengin çocukları ıslanmasın diye olabilecek yağmuru bile engellemeye çalışıyordu.
***
yazısının sonuna gelmeden önce ‘şimdi keşke Stalinist bir köylü ayaklanması olsa ve köylüler bu yazıyı okuduktan sonra Özkök’ü bir ellerine geçirseler iyi olmaz mı’ diye düşünürken yazısının en sonuda şunu dediğini de okudum:
‘Barajların kuruduğu şu günlerde küresel ısınma karşıtlarından ve bilumum halktan dayak yiyebilirsiniz.’
Bence bu son cümle yıllardır yazı yazan Özkök’ün gerçeklere en fazla yaklaştığı ilk ve bence son cümleydi.