Bitmeyen mesai: Güç sanılan yorgunluk
14 Ekim 2025

Bir süredir düşünüyorum… Bir kadının enerjisi, sanki hiç bitmeyecek bir batarya gibi. Evde çay demlenmeden, çocuk uyanmadan, kimse işe gitmede sabah en erken o uyanır.Henüz şehir sessizken, gün aymadan, telefonlar başlamadan bir evin sabahını başlatan, çoğu zaman kadındır.

Çocukların kahvaltısı, eşinin gömleği, eksilen süt, hazırlanmayan ödev… Hepsi onun zihninde çoktan sıralanmıştır bile.
Henüz kendi yüzünü bile yıkamadan, evin ihtiyaçlarını tek tek hesap eder. Gün içinde mesaiye koşar, kalabalıklar arasında sıkışır, mail cevaplar, toplantıya girer, koşturur. İş yerinde her şey yolunda mı diye kontrol ederken, akşam ne pişeceğini de düşünmeye başlamıştır çoktan.

Ve akşam olur. Yorgun argın eve döner. Ama evde mesai yeniden başlar:
Ocağın altını açan yine odur. Okul çantasını kontrol eden, “yarın ne giyeceksin?” diye soran, bulaşık makinesini çalıştıran…
Yine o. Çamaşır makinesine gitmesi gereken kirli çamaşırı hatırlar, Ertesi günkü okul kıyafetini, yapılmamış ödevi, alışveriş listesini, işteki sunumu… Ve zihninde hepsini bir ajanda gibi taşır. Kimse görmez. Ama o hep çalışır. Hem bedeniyle hem aklıyla hem de kalbiyle… Peki soralım:
Kadın hep mi çalışır?
Ve neden?

Kadının esas mesaisi kimsenin görmediği yerdedir. Adına “duygusal emek” denir; görünmezdir, ama yükü ağırdır.

  • Evin dengesini kendi dengesi pahasına korumak.
  • Eşin duygusal iniş çıkışlarına sessizce tampon olmak.
  • Çocuğunun psikolojisini gözetmek.
  • Aile içindeki kopuk bağları fark ettirmeden onarmak.
  • Kayınvalidesinin gönlünü hoş tutarken kendi gönlünü susturmak.
  • Herkesin özel günlerini hatırlamak.
  • Evin tüm dertlerini dinleyerek derman olmak.

Bunlar iş tanımında yazmaz, maaşı , molası yoktur, takdiri de çoğu zaman yoktur. Ama kadın hep buradadır. Ve evet, hep çalışır. Toplumsal roller kadına “çok şey” yükler, bunu da “güçlü kadın” söylemiyle meşrulaştırır. Oysa bu, çoğu zaman bir tuzaktır. Kadına “sen güçlüsün” derken, aslında şöyle denmektedir:

  • “Sen dayanırsın, bir şey demezsin.”
  • “Sen halledersin, zaten yıllardır yapıyorsun.”
  • “Sen annesin, ablasın, eşsin… Sorumluluk sende.”
  • “Senden başka kimse yapamaz”.

Böylece kadının yorgunluğu bile görünmez olur. Onun güçlü olması, artık bir beklenti değil, bir zorunluluktur, belki de alışkanlık.

Tarih Boyunca Kadının Yükü

Bu yük bugün başlamadı. Binlerce yıldır kadın, üretimin merkezinde ama değerin kıyısında tutuldu. Tarım toplumlarında tarlada çalıştı, evde doğurdu, pişirdi, büyüttü. Sanayi devriminde fabrika tezgâhlarında çalıştı, sonra evde bir de çocuk baktı. Modern çağda iş yaşamına dahil oldu ama “ev kadını rolü” ondan hiç alınmadı.

Yani kadına “çalış” dendi, ama “dinlen” denmedi. “İlerle” dendi; ama “dur, kendin için nefes al denmedi… Hep bir maraton, hep bir koşturma… Bir toplumun kadınları bu kadar çok çalışırken, bu kadar az görülüyorsa; orada bir eşitsizlik, bir adaletsizlik, hatta bir vicdan problemi yok mudur sizce de?

Peki Çözüm?

  • Kadınların görünmeyen emeği tanınmalı.
  • Erkekler, “yardım etmek” değil, “sorumluluk almak” bilinciyle yetiştirilmeli.
  • Aile içindeki yükler yeniden paylaşılmalı.
  • Devlet politikaları kadını “çalışma hayatına teşvik” kadar, “emek yükünü dengeleme” üzerine de odaklanmalı.
  • Ve en önemlisi: Kadının “sürekli çalışması” normalleştirilmemeli.

Son Söz

Kadın hep mi çalışır? Bu artık bir alışkanlık değil, bir sistem meselesi. Toplumun düzeni, kadının durmaksızın çalışması üzerine kurulmuş. Çünkü kadın durduğunda, hayat aksıyor. Ama asıl sorun şu: Kadının bu kadar yük taşıması neden ve ne zaman bu kadar normalleşti?

Çünkü yıllardır kimse “Bu yük adil mi?” diye sormadı. Sormak işlerine gelmedi. Kadının emeği görünmez kılındı, fedakârlığı beklentiye dönüştü. Ve o da zamanla kendi yorgunluğunu bile ertelemeyi öğrendi.

Ama bu sürdürülebilir değil. Kimse, bu kadar uzun süre bu kadar çok şeyi aynı anda taşıyamaz. Taşıyorsa, bu başarı değil; çaresizliktir. Kadının hep çalışması bir dayanıklılık testi değil. Bu, yıllardır ötelenen bir eşitlik meselesidir.

Ve artık konuşulması gerekir.

ÇOK OKUNANLAR